Çok Kısa ve Faydalı İngilizce Türkçe Sesli Diyaloglar

İngilizce öğrenmeye yeni başlayanlar için kısa ve eğlenceli İngilizce kısa diyalog örneklerini aşağıda bulabilirsiniz. Aşağıdaki diyalogları PDF formatında ve ses dosyalarını MP3 formatında indirmek için, bu sayfanın sonundaki indirme linklerini kullanabilirsiniz.


1.) I Live in Pasadena – Ben Pasadena’da Yaşıyorum



A: Where do you live? A: Nerede yaşıyorsun?
B: I live in Pasadena. B: Pasadena’da yaşıyorum.
A: Where is Pasadena? A: Pasadena nerede?
B: It’s in California. B: Kaliforniya’da.
A: Is it in northern California? A: Kuzey Kaliforniya’da mı?
B: No. It’s in southern California. B: Hayır. Güney Kaliforniya’da.
A: Is Pasadena a big city? A: Pasadena büyük bir şehir mi?
B: It’s pretty big. B: Oldukça büyük.
A: How big is pretty big? A: Ne kadar büyük?
B: It has about 140,000 people. B: Yaklaşık 140.000 kişi var.
A: How big is Los Angeles? A: Los Angeles ne kadar büyük?
B: It has about 3 million people. B: Yaklaşık 3 milyon insanı var.

2.) I Have a Honda – Benim Bir Hondam Var



A: Do you have a car? A: Araban var mı?
B: Yes, I do. B: Evet, var.
A: What kind of car do you have? A: Nasıl bir araban var?
B: I have a Honda. B: Bir Honda’m var.
A: Is it new? A: Yeni mi?
B: It was new in 2003. B: 2003’te yeniydi.
A: So, it’s pretty old now. A: Yani, artık oldukça eski.
B: Yes, it is. But it still looks good. B: Evet, öyle. Ama yine de iyi görünüyor.
A: Do you take good care of it? A: Ona iyi bakıyor musun?
B: Oh, yes. I wash it once a week. B: Ah, evet. Haftada bir kez yıkıyorum.
A: Do you change the oil? A: Yağını değiştiriyor musun?
B: My mechanic changes the oil twice a year. B: Tamircim yağı yılda iki kez değiştiriyor.

3.) Do You Have a Girlfriend? – Kız Arkadaşın var mı?



A: Do you have a girlfriend? A: Sevgilin var mı?
B: No, I don’t. Do you? B: Hayır, yok. Senin var mı?
A: I don’t have a girlfriend, either. A: Benim de kız arkadaşım yok.
B: Why not? B: Neden yok?
A: I don’t know. Maybe I’m not rich enough. A: Bilmiyorum. Belki de yeterince zengin değilim.
B: Girls like guys with money. B: Kızlar parası olan erkeklerden hoşlanır.
A: They sure do. A: Kesinlikle öyleler.
B: They like guys with new cars. B: Yeni arabası olan erkeklerden hoşlanırlar.
A: I don’t have money or a new car. A: Ne param ne de yeni bir arabam var.
B: Me, neither. B: Benim de.
A: But girls like guys who are funny. A: Ama kızlar eğlenceli erkeklerden hoşlanırlar.
B: Maybe we should learn some good jokes.  B: Belki de bazı güzel şakalar öğrenmemiz gerekiyor.

4.) Walking the Dog – Köpeği Gezdirmek



A: Where are you going? A: Nereye gidiyorsun?
B: I have to walk the dog. B: Köpeği gezdirmem gerekiyor.
A: What kind of dog do you have? A: Ne tür bir köpeğin var?
B: I have a little poodle. B: Küçük bir fino köpeğim var.
A: Poodles bark a lot. A: Kanişler çok havlar.
B: They sure do. B: Kesinlikle öyleler.
A: They bark at everything. A: Her şeye havlarlar.
B: They never shut up. B: Asla susmazlar.
A: Why did you get a poodle? A: Neden bir kaniş aldın?
B: It’s my mom’s dog. B: Annemin köpeği.
A: So she likes poodles. A: Demek ki o kanişleri seviyor.
B: She says they’re good watchdogs. B: İyi bekçi köpekleri olduklarını söylüyor.

5.) Borrowing Money – Borç Para Almak



A: Can I borrow $5? A: 5 dolar borç alabilir miyim?
B: Sure. Why do you need it? B: Elbette. Ona neden ihtiyacın var?
A: I want to buy lunch. A: Öğle yemeği almak istiyorum.
B: Where’s your money? B: Paran nerede?
A: It’s not in my wallet. A: Cüzdanımda değil.
B: Your wallet is empty? B: Cüzdanın boş mu?
A: I don’t have even one dollar in it. A: İçinde bir dolarım bile yok.
B: Being broke is no fun. B: Meteliksiz olmak eğlenceli değildir.
A: Even if it’s only for a short while. A: Kısa bir süre için olsa bile.
B: It’s always good to have friends. B: Arkadaşların olması her zaman iyidir.
A: Friends will lend you money when you’re broke. A: Meteliksiz kaldığında arkadaşların sana borç para verir.
B: As long as you pay them back. B: Geri ödediğiniz sürece.

6.) Going to the Beach – Sahile Gitmek



A: Let’s go to the beach. A:  Hadi, sahile gidelim.
B: That’s a great idea. B: Bu harika bir fikir.
A: We haven’t been in a while. A: Bir süredir gitmedik.
B: We haven’t been in a month. B: Bir aydır gitmedik.
A: The last time we went, you almost drowned. A: En son gittiğimizde neredeyse boğuluyordun.
B: No, I didn’t. B: Hayır, boğulmuyordum.
A: Then why did the lifeguard dive into the water? A: O zaman cankurtaran neden suya daldı?
B: I think he wanted to cool off. B: Sanırım serinlemek istedi.
A: He swam right up to you. A: Sana doğru yüzüyordu.
B: And then he turned right around. B: Sonra hemen geriye döndü.
A: Maybe you’re right. A: Belki de sen haklısındır.
B: Maybe we should get going. B: Belki de gitmeliyiz.

7.) My Wife Left Me – Karım Beni Terk Etti



A: Are you married? A: Evli misin?
B: No. I’m divorced. B: Hayır boşandım.
A: When did you get divorced? A: Ne zaman boşandınız?
B: I got divorced two years ago. B: İki yıl önce boşandım.
A: Why did you get divorced? A: Neden boşandınız?
B: My wife left me. B: Karım beni terk etti.
A: Why did she leave you? A: Seni neden terk etti?
B: She said she didn’t love me anymore. B: Artık beni sevmediğini söyledi.
A: Wow! That’s terrible. A: Vay canına! Bu korkunç.
B: Yes, it was. B: Evet, öyleydi.
A: Why didn’t she love you anymore? A: Neden seni artık sevmiyor?
B: She fell in love with my best friend. B: En iyi arkadaşıma aşık olmuş.

8.) What’s on TV? – Televizyonda Ne Var?



A: I’m bored. A: Canım sıkılıyor.
B: What’s on TV? B: Televizyonda ne var?
A: Nothing. A: Hiçbir şey.
B: There must be something on TV! B: Televizyonda bir şeyler olmalı!
A: Nothing that’s interesting. A: İlginç bir şey yok.
B: What about that new game show? B: Peki ya şu yeni yarışma programı?
A: Which one? A: Hangisi?
B: Deal or No Deal. B: ”Anlaş veya Anlaşma”
A: Tell me you’re joking. A: Bana şaka yaptığını söyle.
B: I love that show! B: O şovu seviyorum!
A: I watched it once. That was enough. A: Bir kez izledim. Bu bana yetti.
B: It’s on right now. Let’s watch it together. B: Şu anda oynuyor. hadi birlikte izleyelim.

9.) A Nice Place to Live – Yaşamak İçin Güzel Bir Yer



A: I like living here. A: Burada yaşamayı seviyorum.
B: I agree. Pasadena is a nice city. B: Katılıyorum. Pasadena güzel bir şehir.
A: It’s not too big. A: Çok büyük değil.
B: And it’s not too small. B: Ve çok küçük değil.
A: It has great weather all year long. A: Tüm yıl boyunca harika bir havası var.
B: It has the Rose Parade. B: Rose Parade var.
A: It has beautiful houses. A: Güzel evleri var.
B: It has wonderful restaurants. B: Harika restoranları var.
A: It has great schools. A: Harika okulları var.
B: It’s close to the mountains. B: Dağlara yakın.
A: The people are friendly. A: İnsanlar dost canlısı.
B: I’m not ever going to leave. B: Asla (buradan) ayrılmayacağım.

10.) The New Mattress – Yeni Yatak



A: We need a new mattress. A: Yeni bir yatağa ihtiyacımız var.
B: What’s the matter with this one? B: Bunun nesi var?
A: It’s not comfortable. A: Rahat değil.
B: It seems fine to me. B: Benim için iyi.
A: I toss and turn all night. A: Bütün gece dönüp duruyorum.
B: You should stop drinking coffee. B: Kahve içmeyi bırakmalısın.
A: Look at these marks on my arms. A: Kollarımdaki şu izlere bak.
B: What are they? B: Onlar ne?
A: They are bites. A: Onlar ısırıklar.
B: Did the cat bite you? B: Seni kedi mi ısırdı?
A: No. The bedbugs in that mattress bit me. A: Hayır. O şiltedeki tahtakuruları beni ısırdı.
B: Okay. Let’s get a new mattress. B: Tamam. Yeni bir yatak alıyoruz.

11.) My Laptop Is So Slow – Dizüstü Bilgisayarım Çok Yavaş



A: My laptop is so slow. A: Dizüstü bilgisayarım çok yavaş.
B: Buy a new one. B: Yenisini al.
A: I would if I had the money. A: Param olsa alırdım.
B: Why is it so slow? B: Neden bu kadar yavaş?
A: That’s a good question. A: Bu iyi bir soru.
B: Did you take it to a computer shop? B: Bilgisayarcıya götürdün mü?
A: I would if I had the money. A: Param olsa götürürdüm.
B: Well, I guess you have to live with it. B: Sanırım bu duruma alışmak zorundasın.
A: Sometimes I want to throw it out the window. A: Bazen onu pencereden dışarı atasım geliyor.
B: You don’t want to do that. B: Bunu yapmak istemezsin.
A: Why not? A: Neden olmasın?
B: You might hit someone in the head. B: Birinin kafasını yaralayabilirsin.

12.) How about a Pizza? – Pizzaya Ne Dersin?



A: What’s for dinner? A: Akşam yemeğinde ne var?
B: I’m not sure. B: Emin değilim.
A: How about a pizza? A: Pizzaya ne dersin?
B: You had pizza for lunch. B: Öğle yemeğinde pizza yedin.
A: But I love pizza. A: Ama pizzayı seviyorum.
B: Everybody loves pizza. B: Herkes pizzayı sever.
A: So why can’t I have pizza for dinner? A: Öyleyse neden akşam yemeğinde pizza yiyemiyorum?
B: Because you need variety. B: Çünkü farklı şeyler yemeye ihtiyacın var..
A: What’s variety? A: Farklı şeyler nedir?
B: Different things not the same thing all the time. B: Farklı şeyler her zaman aynı şey değildir.
A: You mean, like a pepperoni pizza instead of a cheese pizza? A: Peynirli pizza yerine pepperoni pizza gibi mi demek istiyorsun?
B: No, I mean a salad instead of a pizza. B: Hayır, pizza yerine salata yemekten bahsediyorum.

13.) The New House – Yeni Ev



A: We need to save money. A: Para biriktirmemiz gerekiyor.
B: Why do we need to save money? B: Neden para biriktirmemiz gerekiyor?
A: Because we need to buy a house. A: Çünkü bir ev almamız gerekiyor.
B: But a house is so expensive. B: Ama ev satın almak pahalı.
A: That’s why we need to save money. A: Bu yüzden para biriktirmemiz gerekiyor.
B: How much do we need to save? B: Ne kadar biriktirmemiz gerekiyor?
A: We need to save enough for a down payment. A: Peşinat için yeterince para biriktirmemiz gerekiyor.
B: How much is that? B: Ne kadar?
A: That’s about $30,000. A: Yaklaşık 30.000 dolar.
B: Thirty thousand dollars?  That will take forever. B: Otuz bin dolar mı? Bu sonsuza kadar sürecek.
A: Not if we save every penny. A: Her kuruşu biriktirirsek sürmez.
B: Okay. Here’s seven pennies. B: Tamam. İşte yedi kuruş.

14.) Fish Are Everywhere – Her Yerde Balık Var



A: The ocean is so big. A: Okyanus çok büyük.
B: You can’t see the end of it. B: Sonunu göremiyorsun.
A: It goes on and on forever. A: Sonsuza kadar devam eder.
B: And it’s deep, too. B: Ve ayrıca derin.
A: I think it’s five miles deep. A: Sanırım beş mil derinliğinde.
B: Are there fish at the bottom? B: Dipte balık var mı?
A: There are fish at the top and the bottom. A: Üstte ve altta balıklar var.
B: Are there more fish or more people? B: İnsanlar mı daha çok yoksa balıklar mı?
A: I think there are more fish. A: Bence balıklar daha çok.
B: I hope so. I love to eat fish. B-Umarım öyledir. Balık yemeyi seviyorum.

15.) A Bad Boyfriend – Kötü Bir Erkek Arkadaş



A: I’m upset with my mom. A: Anneme kırgınım.
B: Why is that? B: Neden?
A: I warned her about her new boyfriend. She didn’t listen to me. A: Onu yeni erkek arkadaşı hakkında uyardım. Beni dinlemedi.
B: What happened? B: Ne oldu ki?
A: I gave her $1,000 for her birthday. I told her to spend it on herself. A: Doğum günü için ona 1000 dolar verdim. Kendisine harcamasını söyledim.
B: That was very nice of you. B: Bu güzel bir şey.
A: I found out that she gave it to her new boyfriend. A: Onu yeni erkek arkadaşına verdiğini öğrendim.
B: Why did she do that? B: Bunu neden yaptı?
A: He said he would buy her a nice ring. A: Ona güzel bir yüzük alacağını söylemiş.
B: What’s wrong with that? B: Bunda ne var ki?
A: He went to Las Vegas. He lost it all gambling. A: Las Vegas’a gitti. Her şeyi kumarda kaybetti.
B: I hope your mom broke up with him. B: Umarım annen ondan ayrılmıştır.

16.) Talking Animals – Konuşan Hayvanlar



A: Do animals talk to each other? A: Hayvanlar birbirleriyle konuşur mu?
B: Of course they talk to each other. B: Tabii ki birbirleriyle konuşurlar.
A: What do they talk about? A: Ne hakkında konuşuyorlar?
B: They talk about other animals. B: Diğer hayvanlardan bahsediyorlar.
A: What else do they talk about? A: Başka ne hakkında konuşuyorlar?
B: They talk about food and the weather. B: Yemek ve hava durumu hakkında konuşuyorlar.
A: Do they talk about us? A: Bizim hakkımızda konuşuyorlar mı?
B: Of course they talk about us. B: Tabii bizden bahsediyorlar.
A: What do they say about us? A: Bizim için ne diyorlar?
B: They say that we are funny‐looking. B: Komik göründüğümüzü söylüyorlar.
A: Ha! We’re not funny‐looking. Animals are funny‐looking. A: Ha! Komik görünmüyoruz. Hayvanlar komik görünüyor.
B: We’re funny‐looking because we wear clothes. B: Kıyafet giydiğimiz için komik görünüyoruz.

17.) Housecleaning Day – Ev Temizliği Günü



A: I have to clean the house. A: Evi temizlemek zorundayım.
B: Yes, it’s very dirty. B: Evet, çok kirli.
A: You can help me. A: Bana yardım edebilirsin.
B: Why me? B: Neden ben?
A: Because you helped make it dirty. A: Çünkü kirlenmesine sebep oldun.
B: What do you want me to do? B: Ne yapmamı istiyorsun?
A: I want you to clean the bathroom. A: Banyoyu temizlemeni istiyorum.
B: Oh, that’s easy. B: Oh, bu çok kolay.
A: Clean the sink, the tub, the counter, and the toilet. A: Lavaboyu, küveti, tezgahı ve tuvaleti temizle.
B: That’s a lot of work. B: Bu çok iş.
A: Tell me when you finish. A: Bitirdiğinde bana söyle.
B: I don’t think so. You’ll just give me more work. B: Sanmıyorum. Bana daha fazla iş vereceksin.

18.) A TV Lover – Bir TV Aşığı



A: You’re watching too much TV. A: Çok fazla TV izliyorsun.
B: What do you mean? B: Ne demek istiyorsun?
A: I mean you’re wasting your life. A: Yani hayatını boşa harcıyorsun.
B: I’m having fun. B: Eğleniyorum.
A: You’re sitting there with your mouth open. A: Orada ağzın açık oturuyorsun.
B: Who cares? B: Kimin umurunda?
A: I care. Do something. A: Benim umurumda. Bir şeyler yap.
B: Okay. I did something. B: Tamam. Ben bir şey yaptım.
A: What did you do? A: Ne yaptın?
B: I turned up the volume. B: Sesi açtım.
A: That’s not what I meant by “do something.” A: “Bir şeyler yap” derken kastettiğim bu değildi.
B: Will you do something? Leave me alone. B: Bir şey yapacak mısın? Beni yalnız bırak.

19.) Write to Your Grandma – Büyükannene Yaz



A: Did you write a letter to grandma? A: Büyükannene mektup yazdın mı?
B: Yes, I did. B: Evet, yazdım.
A: Did you tell her about school? A: Ona okuldan bahsettin mi?
B: I told her that school is fun. B: Ona okulun eğlenceli olduğunu söyledim.
A: Did you put the letter in an envelope? A: Mektubu bir zarfa koydun mu?
B: Yes, and I sealed the envelope. B: Evet ve zarfı mühürledim.
A: Did you put a stamp on the envelope? A: Zarfa damga vurdun mu?
B: I couldn’t find any stamps. B: Hiç pul bulamadım.
A: They’re in the kitchen drawer. A: Mutfak çekmecesindeler.
B: Okay. I just put a stamp on the envelope. B: Tamam. Zarfın üzerine sadece bir pul yapıştırdım.
A: Give me the envelope, and I’ll mail it for you. A: Bana zarfı ver, senin için postalayayım.
B: When is grandma going to learn about e‐mail? B: Büyükannem e-posta kullanmayı ne zaman öğrenecek?

20.) Are You Sleepy? – Uykulu musun?



A: Why are you yawning? A: Neden esniyorsun?
B: I’m sleepy. B: Uykum var.
A: Why don’t you go to bed? A: Neden yatmıyorsun?
B: I want to watch this TV show. B: Bu diziyi izlemek istiyorum.
A: Maybe you should record it. A: Belki de kaydetmelisin.
B: The tape recorder is broken. B: Teyp bozuk.
A: Then you should watch the rerun. A: O zaman tekrarını izlemelisin.
B: Why? I’m watching the original. Neden? Ben orjinal izliyorum.
A: But you’ll be asleep in about one minute. A: Ama yaklaşık bir dakika içinde uyuyacaksın.
B: I’m just yawning because the commercials are on. B: Sadece esniyorum çünkü reklamlar başlıyor.
A: Okay. I’ll tell you how the show ends. A: Tamam. Sana gösterinin nasıl bittiğini anlatacağım.
B: Zzz.  B: Zzz.

21.) God Is Watching – Tanrı İzliyor



A: It’s Sunday. A: Bugün Pazar.
B: So? B: Eee, ne olmuş yani?
A: You know what that means. A: Bunun ne anlama geldiğini biliyorsun.
B: I forgot. B: Unuttum.
A: Sunday means we go to church. A: Pazar günleri, kiliseye gideceğimiz anlamına geliyor.
B: Oh, yeah. B: Ah, evet.
A: Put on a coat and tie. A: Bir ceket giy ve kravat tak.
B: Why? B: Neden?
A: To show respect to God and others. A: Tanrı’ya ve başkalarına saygı göstermek için.
B: I’m glad Sunday is only once a week. B: Pazar gününün haftada sadece bir gün olmasına sevindim.
A: I hope God didn’t hear that. A: Umarım Tanrı bunu duymamıştır.
B: He’ll forgive me. B: O beni affedecektir.

22.) Feed the Cat – Kedi Beslemek



A: Did you feed the cat? A: Kediyi besledin mi?
B: I’ll do that in a minute. B: Biraz sonra besleyeceğim.
A: The cat is meowing. He’s hungry. A: Kedi miyavlıyor. Aç.
B: Okay. I’ll feed him right now. B: Tamam. Onu hemen besleyeceğim.
A: You shouldn’t make him wait. A: Onu bekletmemelisin.
B: I was doing my homework. B: Ödevimi yapıyordum.
A: The cat doesn’t care about your homework. A: Kedi senin ödevini umursamıyor.
B: The cat doesn’t care about anything. B: Kedi hiçbir şeyi umursamıyor.
A: That’s the way cats are. A: Kediler böyledir.
B: All they think about is themselves. B: Tek düşündükleri kendileri.
A: Maybe we should get rid of him. A: Belki de ondan kurtulmalıyız.
B: Of course not! He’s family. B: Tabii ki hayır! O aileden biri.

23.) Shave Your Face – Yüzünü Tıraş Et



A: I hate shaving. A: Tıraş olmaktan nefret ediyorum.
B: Me too. B: Ben de.
A: I just cut myself again. A: Yine kendimi kestim.
B: Did you use a new blade? B: Yeni bir bıçak kullandın mı?
A: It doesn’t matter. Old blades cut; new blades cut. A: Bu önemli değil. Eski bıçaklar da kesiyor; yeni bıçaklar da.
B: Maybe you should use an electric shaver. B: Belki de bir elektrikli tıraş makinesi kullanmalısın.
A: They make a lot of noise, but they don’t give a close shave. A: Çok ses çıkarıyorlar ama çok iyi kesmiyorlar
B: Maybe you should stop shaving. B: Belki de tıraş olmayı bırakmalısın.
A: And grow a beard? A: Ve sakal mı bırakayım?
B: Sure. Why not? B: Elbette. Neden olmasın?
A: Because food and other stuff sticks in my beard. A: Çünkü yiyecek ve diğer şeyler sakalıma yapışıyor.
B: Hmm. Here’s an idea. Put cream on your face and have the cat lick it off. B: Hmm. İşte bir fikir. Yüzüne krem sür ve kediye yalat.

24.) Two Polite People – İki Kibar İnsan



A: Excuse me. A: Affedersiniz.
B: Yes? B: Evet?
A: Are you reading this paper? A: Bu gazeteyi okuyor musunuz?
B: Oh, no. Help yourself. B: Ah, hayır. Alabilirsiniz.
A: I asked because the paper is sitting next to you. A: Gazete yanınızda durduğu için sordum.
B: Thank you. That’s polite of you to ask. B: Teşekkür ederim. Sormanız çok kibar.
A: Some people would just pick it up. A: Bazı insanlar hemen alırdı.
B: Yes, I know. Some people are rude. B: Evet, biliyorum. Bazı insanlar kaba oluyorlar.
A: I always try to be polite. A: Ben her zaman kibar olmaya çalışırım.
B: So do I. B: Ben de öyle.
A: The world needs more polite people like us. A: Dünyanın bizim gibi daha kibar insanlara ihtiyacı var.
B: I agree 100 percent.  B: Yüzde 100 katılıyorum.

25.) Give Me a Puppy – Bana bir Köpek Yavrusu Ver



A: Mom, I want a puppy. A: Anne ben bir köpek yavrusu istiyorum.
B: Let me think about it. B: Bir düşüneyim.
A: Why do you have to think about it? A: Neden bunun hakkında düşünmek zorundasın?
B: Because a puppy costs money. B: Çünkü bir köpek yavrusunun maliyeti olur.
A: No, it doesn’t. Puppies are free. A: Hayır, olmaz. Köpekler ücretsizdir.
B: Yes, but a puppy needs shots. B: Evet ama bir köpek yavrusunun aşıya ihtiyacı vardır.
A: Shots for what? A: Aşı ne için lazım ki?
B: So it won’t get sick. Just like you get shots. B: Hastalanmaması için. Tıpkı senin aşı olduğun gibi.
A: I hate shots. A: Aşılardan nefret ediyorum.
B: And a puppy eats food. Food costs money. B:  Ayrıca yavru köpekler yemek yerler. Yemek paraya mal olur.
A: No problem. I’ll give him food off my plate. A: Sorun değil. Ona kendi tabağımdan yemek vereceğim.
B: Oh, no you don’t. Puppies don’t eat vegetables.  B: Ah, hayır veremezsin. Yavru köpekler sebze yemezler.

26.) Kittens to Give Away – Verilecek Yavru Kediler



A: Look at all these kittens! A: Şu kedi yavrularına bak!
B: How many are there? B: Kaç tane var?
A: Eight. A: Sekiz.
B: They’re all so cute. B: Hepsi çok tatlı.
A: Yes, but I can’t keep them. A: Evet ama onlar bende kalamazlar.
B: What are you going to do with them? B: Onları ne yapacaksın?
A: I’m going to give them away. Do you want one? A: Onları vereceğim. Bir tane ister misin?
B: Yes, I would love one. B: Evet, çok isterim.
A: Which one do you want? A: Hangisini istersin?
B: That one. The one that’s all black. B: Şunu. Tamamen siyah olanı.
A: Yes, I like that one, too. A: Evet, bunu da beğendim.
B: I’ll call him Blacky. B: Ona Kara diyeceğim.

27.) Happy in Heaven – Cennette Mutluluk



A: My parents go to church every Sunday. A: Annem ve babam her pazar günü kiliseye giderler.
B: They trust in God. B: Tanrıya güveniyorlar.
A: They hope they will go to heaven. A: Cennete gideceklerini umuyorlar.
B: They probably will. B: Muhtemelen gidecekler.
A: But no one knows for sure. A: Ama kimse kesin olarak bilmiyor.
B: That’s for sure. B: Bu kesin.
A: No one knows what happens after we die. A: Öldükten sonra ne olacağımızı kimse bilmiyor.
B: If we are good, we will be happy in heaven with God. B: Eğer iyiysek, cennette Tanrı ile mutlu olacağız.
A: That’s what many people believe. A: Pek çok insan buna inanıyor.
B: If we are bad, we will be unhappy forever in hell. B: Eğer kötüysek, cehennemde sonsuza kadar mutsuz olacağız.
A: I don’t want to go to hell. A: Cehenneme gitmek istemiyorum.
B: Let’s go to church with your parents on Sunday.  B: Hadi, pazar günü ailenle kiliseye gidelim.

28.) His Line Is Never Busy – Onun Hattı Asla Meşgul Değil



A: My husband died. A: Benim kocam öldü.
B: I’m sorry for you. B: Senin için üzgünüm.
A: Thank you. A: Teşekkür ederim.
B: When did he die? B: Ne zaman öldü?
A: A couple of months ago. A: Birkaç ay önce.
B: You still miss him. B: Hala onu özlüyorsun.
A: Yes, but I talk to him almost every day. A: Evet ama onunla neredeyse her gün konuşuyorum.
B: When you go to church? B: Kiliseye gittiğin zaman mı?
A: No, when I call him on his cell phone. A: Hayır, onu cep telefonundan aradığımda.
B: What do you mean? B: Ne demek istiyorsun?
A: I buried him with his cell phone. A: Onu cep telefonuyla gömdüm.
B: What will you do when the battery dies? B: Batarya bittiğinde ne yapacaksın?

29.) Friday the 13th – 13. Cuma



A: Today is Friday the thirteenth. A: Bugün on üçüncü Cuma.
B: That’s a bad day. B: Kötü bir gün.
A: It’s supposed to be unlucky. A: Uğursuzluk getiriyor.
B: You’re supposed to stay home all day. B: Bütün gün evde kalman gerekiyor.
A: That’s what I do. A: Ben öyle yapıyorum.
B: My friend stayed in a hotel on Friday the thirteenth. B: Arkadaşım ayın on üçüncü Cuma günü bir otelde kaldı.
A: That was a mistake. A: Bu bir hataydı.
B: He stayed on the thirteenth floor. B: On üçüncü katta kaldı.
A: What happened? A: Ne oldu?
B: Someone stole his laptop. B: Birisi dizüstü bilgisayarını çaldı.
A: He was asking for it. A: O bunu haketmişti.
B: He learned his lesson. He’s home today.  B: O dersini almıştır. Bugün o evde.

30.) Do You Love Me? – Beni Seviyor musun?



A: Do you really love me? A: Beni gerçekten seviyor musun?
B: Of course. B: Elbette.
A: Prove it. A: Kanıtla.
B: How can I prove it? B: Bunu nasıl kanıtlayabilirim?
A: Take me to dinner. A: Beni bir akşam yemeğine götür.
B: That’s it? That’s all I have to do? B: Bu kadar mı? Tüm yapmam gereken bu mu?
A: Take me to a nice restaurant, not to McDonald’s. A: Beni güzel bir restorana götür, McDonald’s’a değil.
B: But a nice restaurant costs money. B: Ama güzel bir restoranın maliyeti oluyor.
A: Yes, and you have to make a reservation. A: Evet ve rezervasyon yaptırman gerekiyor.
B: That’s such a hassle. B: Bu çok büyük bir zorluk.
A: I knew you didn’t love me. A: Beni sevmediğini biliyordum.
B: Okay, okay! I’ll make a reservation right now. B: Tamam, tamam! Hemen rezervasyon yapacağım.

31.) What’s That Smell? – Bu Koku da Ne Böyle?



A: My grandma’s apartment smells funny. A: Büyükannemin dairesi tuhaf kokuyor.
B: So does mine. B: Benimki de öyle.
A: I think it’s an old people’s smell. A: Sanırım yaşlı insanların kokusu.
B: Really? B: Gerçekten mi?
A: Yes. I think when you get old, you begin to smell. A: Evet. Bence yaşlanınca kokmaya başlıyorsun.
B: Like fruit that is too ripe? B: Çok olgunlaşmış meyve gibi mi?
A: Yes, just like fruit that is too ripe. A: Evet, tıpkı fazla olgunlaşmış bir meyve gibi.
B: But the smell is different. B: Ama koku farklı.
A: Yes, old people don’t smell like fruit. A: Evet, yaşlı insanlar meyve gibi kokmazlar.
B: No, they smell like a thrift shop. B: Hayır, ikinci el dükkanı gibi kokuyorlar.
A: Yes, a thrift shop has that same smell. A: Evet, ikinci el dükkanında da aynı koku var.
B: Yes, an old smell. B: Evet, eskimiş bir koku.

32.) They Deliver – Teslimat Yapıyorlar



A: The price of stamps goes up and up. A: Pulların fiyatı sürekli artıyor.
B: I think stamps used to cost a penny. B: Eskiden pullar bir peniydi sanırım.
A: That was a long time ago. A: Bu uzun zaman önceydi.
B: It was before I was born. B: Ben doğmadan önceydi.
A: Now a stamp is 42 cents. A: Şimdi bir pul 42 sent.
B: But in May it will be 44 cents. B: Ama mayısta 44 sent olacak.
A: Have you ever lost a letter in the mail? A: Hiç postada bir mektup kaybettiniz mi?
B: No, I haven’t. B: Hayır, kaybetmedim.
A: Neither have I. A: Ben de kaybetmedim.
B: So, they do a good job for the money. B: Yani, para kazanmak için iyi bir iş yapıyorlar.
A: Yes, they do. A: Evet, öyleler.
B: Maybe we shouldn’t complain. B: Belki de şikayet etmemeliyiz.

33.) A Lost Button – Kayıp Bir Düğme



A: A button came off my shirt. A: Gömleğimden bir düğme düştü.
B: What are you going to do? B: Ne yapacaksın?
A: First, I have to find the button. A: İlk önce düğmeyi bulmalıyım.
B: Where did you lose it? B: Nerede kaybettin?
A: I have no idea. A: Hiçbir fikrim yok.
B: A button is hard to find. Did you look in your pant cuffs? B: Bir düğmeyi bulmak zordur. Pantolonun paçalarına baktın mı?
A: That’s a good idea. A: Bu iyi bir fikir.
B: I found a button in my pant cuffs one time. B: Bir keresinde pantolonumun paçalarında düğme bulmuştum.
A: Let me look. No, it’s not there. A: Bir bakayım. Hayır, orada değil.
B: Many shirts come with an extra button. B: Birçok gömleğin yedek bir düğmesi olur.
A: You’re right. This one does have an extra button. A: Haklısın. Bunun fazladan bir düğmesi var.
B: Now all you have to do is sew it on. B: Şimdi tek yapman gereken onu dikmek.

34.) Did You Say Something? – Bir şey mi dedin?



A: I have to go to the bathroom. A: Tuvalete gitmem gerekiyor.
B: You drink too much coffee. B: Çok fazla kahve içiyorsun.
A: But I love coffee. A: Ama kahveyi seviyorum.
B: Well, it’s your life. B: Bu senin hayatın.
A: You eat too much chocolate. A: Çok fazla çikolata yiyorsun.
B: I don’t think so. B: Sanmıyorum.
A: Have you looked in the mirror? A: Aynaya baktın mı?
B: Do you think I’m getting fat? B: Sence şişmanlıyor muyum?
A: I didn’t say that. A: Bunu söylemedim.
B: What did you say? B: Ne dedin?
A: I said I have to go to the bathroom. A: Tuvalete gitmem gerektiğini söyledim.
B: That’s what I thought you said. B: Ben de öyle söylediğini sanıyordum.

35.) Washed and Folded – Yıkanmış ve Katlanmış



A: Did you do the laundry? A: Çamaşırları yıkadın mı?
B: Yes, I did. B: Evet, yıkadım.
A: What did you wash? A: Neyi yıkadın?
B: I washed the sheets and towels. B: Çarşafları ve havluları yıkadım.
A: What about the pillowcases? A: Peki yastık kılıflarını?
B: Yes, I took them off the pillows and washed them. B: Evet, onları yastıklardan çıkarıp yıkadım.
A: Did you dry everything in the dryer? A: Kurutma makinesinde her şeyi kuruttun mu?
B: Yes, I dried everything in the dryer. B: Evet, her şeyi kurutucuda kuruttum.
A: Then what did you do? A: Sonra ne yaptın?
B: I folded all the towels. B: Bütün havluları katladım.
A: Did you put the sheets on the beds? A: Çarşafları yatakların üzerine koydun mu?
B: Yes, and I put the pillowcases on the pillows. B: Evet, yastık kılıflarını da yastıkların üzerine koydum.

36.) Do you listen to the radio? – Radyo dinler misin?



A: Do you listen to the radio? A: Radyo dinler misin?
B: I listen day and night. B: Gece gündüz dinlerim.
A: What do you listen to? A: Ne dinliyorsun?
B: Mostly talk radio. B: Çoğunlukla radyo konuşmaları.
A: What’s that? A: Bu da ne?
B: People talk about current events. B: İnsanlar güncel olaylar hakkında konuşuyor.
A: What do they say? A: Ne diyorlar?
B: They say they want change. B: Değişim istediklerini söylüyorlar.
A: What kind of change? A: Nasıl bir değişiklik?
B: They want tax cuts. B: Vergi indirimi istiyorlar.
A: Why do they want tax cuts? A: Neden vergi indirimi istiyorlar?
B: Because tax cuts will save them money. B: Çünkü vergi indirimleri onlara para kazandıracak.

37.) A Bad Diet – Kötü Bir Diyet



A: Mom, I’m hungry. A: Anne ben acıktım.
B: Look in the fridge. B: Buzdolabına bak.
A: I’m looking. There’s nothing to eat. A: Bakıyorum. Yiyecek bir şey yok.
B: Are you sure? B: Emin misin?
A: It’s almost empty. A: Neredeyse boş.
B: I went to the market yesterday. B: Dün pazara gittim.
A: I don’t see anything. A: Hiçbir şey görmüyorum.
B: I bought lots of oranges and apples. B: Bir sürü portakal ve elma aldım.
A: I don’t want fruit. I want something tasty. A: Meyve istemiyorum. Lezzetli bir şey istiyorum.
B: Eat the fruit. It’s good for you. B: Meyveyi ye. Bu senin için iyi.
A: Next time you go to the market, let me go with you. A: Bir dahaki sefere markete gittiğinde, seninle gelmeme izin ver.
B: No, thank you. All you want to eat are hot dogs and candy bars. B: Hayır, teşekkür ederim. Tek yemek istediğin sosisli sandviç ve şeker çubukları.

38.) A Ham Sandwich – Jambonlu Bir Sandviç



A: What is there to eat? A: Yiyecek olarak ne var?
B: I don’t know. Look in the fridge. B: Bilmiyorum. Buzdolabına bak.
A: I think I’ll make a sandwich. A: Sanırım bir sandviç yapacağım.
B: What kind? B: Ne tür?
A: A ham sandwich. A: Jambonlu sandviç.
B: The bread is in the cabinet. B: Ekmek dolapta.
A: Where’s the mustard? A: Hardal nerede?
B: It’s in the fridge, I think. B: Sanırım buzdolabında.
A: Oh, yes, here it is. Do you want a sandwich? A: Ah, evet, işte burada. Sandviç ister misin?
B: Yes, that sounds nice. B: Evet, kulağa hoş geliyor.
A: How about some potato chips? A: Biraz patates cipsine ne dersin?
B: Yes. And a pickle, if we have any. B: Evet. Ve varsa turşu.

39.) Time for Your Bath – Banyo Zamanı



A: It’s time for your bath, young lady. A: Banyo yapma vaktin geldi küçük hanım.
B: But, Mom, I’m not dirty. B: Ama anne ben kirli değilim.
A: You need a bath every day. A: Her gün banyo yapmaya ihtiyacın var.
B: Why? B: Neden?
A: Because you don’t want to smell bad. A: Çünkü kötü kokmak istemezsin.
B: I don’t smell bad. B: Kötü kokmuyorum.
A: That’s what you think. A: Sen öyle düşünüyorsun.
B: If I smelled bad, I could smell me. B: Kötü kokuyorsam, kendi kokumu alabilirim.
A: I can smell you. A: Kokunu senin alabiliyorum.
B: I can smell you, too. B: Ben de senin kokunu alabiliyorum.
A: That’s my perfume. A: Bu benim parfümüm.
B: When can I wear perfume? B: Ben ne zaman parfüm kullanabilirim?

40.) A Black Screen – Siyah Bir Ekran



A: Something’s wrong with my computer. A: Bilgisayarımda bir sorun var.
B: Exactly what? B: Nedir tam olarak?
A: All I get is a black screen. A: Aldığım tek şey siyah bir ekran.
B: What’s the matter? B: Sorun nedir?
A: I think I know, because this happened before. A: Sanırım biliyorum çünkü bu daha önce olmuştu.
B: What happened before? B: Daha önce ne olmuştu ki?
A: My hard drive crashed. A: Sabit diskim çöktü.
B: Oh, no. That’s bad news. B: Ah, hayır. Bu kötü bir haber.
A: It sure is, but I’m going to call HP first, just to make sure. A: Kesinlikle öyle ama emin olmak için önce HP’yi arayacağım.
B: Will you lose all your files? B: Tüm dosyalarını kayıp mı edeceksin?
A: No, I always back up my files. A: Hayır, dosyalarımı her zaman yedeklerim.
B: You’re smart. B: Akıllısın.

41.) A New Hard Drive – Yeni Bir Sabit Disk



A: I called HP about my computer. A: Bilgisayarımla ilgili olarak HP’yi aradım.
B: What did they say? B: Ne dediler?
A: They said I need a new hard drive. A: Yeni bir sabit diske ihtiyacım olduğunu söylediler.
B: That’s too bad. How much is a new one? B: Bu çok kötü. Yenisi ne kadar?
A: It’s not too much, only about $85. A: Çok fazla değil, sadece yaklaşık 85 dolar.
B: Plus installation? B: Artı kurulum var mı?
A: No, my hard drive is easy to remove and replace. A: Hayır, sabit sürücümün çıkarılması ve değiştirilmesi kolaydır.
B: Really? B: Gerçekten mi?
A: Yes, it’s just a couple of screws. A: Evet, sadece birkaç vida.
B: That’s nice. B: Bu güzel.
A: It’s a lot better than paying someone $60. A: Birine 60 dolar ödemekten çok daha iyi.
B: If my hard drive crashes, I’ll just call you. B: Sabit diskim bozulursa, seni ararım.

42.) Time for a Nap – Şekerleme Zamanı



A: I’m going to take a nap. A: Ben biraz kestireceğim.
B: You should unplug the phone. B: Telefonun fişini çekmelisin.
A: That’s a good idea. A: Bu iyi bir fikir.
B: Do you want me to wake you in an hour? B: Seni bir saat sonra uyandırmamı ister misin?
A: No, thanks. Just let me sleep until I wake up. A: Hayır, teşekkürler. Sadece uyanana kadar uyumama izin ver.
B: I’ll start dinner at 6:00. B: Akşam yemeğine 6:00’da başlayacağım.
A: Okay. I think I’ll be awake by then. A: Tamam. Sanırım o zamana kadar uyanmış olurum.
B: If not, your nose will wake you up. B: Aksi halde burnun seni uyandırır.
A: You mean I will smell the food cooking? A: Yemek pişirirken koklayacağımı mı söylüyorsun?
B: You might even dream about dinner. B: Akşam yemeği hakkında rüya bile görebilirsin.
A: I don’t think I’m going to dream about anything. I’m really tired. A: Herhangi bir şey hakkında rüya göreceğimi sanmıyorum. Ben gerçekten yoruldum.
B: Have a nice nap. B: İyi uykular.

43.) Thinking about His Funeral –  Onun Cenazesini Düşünmek



A: That was a nice funeral. A: Güzel bir cenazeydi.
B: Yes, Dad, it was. B: Evet baba öyleydi.
A: The son gave a nice speech about his father. A: Oğlu babası hakkında güzel bir konuşma yaptı.
B: It was long, too. B: Çok uzundu.
A: I think it was about 45 minutes long. A: Sanırım yaklaşık 45 dakika sürdü.
B: But it went by fast. It was interesting. B: Ama çabuk geçti. İlginçti.
A: I liked it. A: Hoşuma gitti.
B: I’ll give you a speech like that, too. B: Sana da böyle bir konuşma yapacağım.
A: Do you think anyone will come to my funeral? A: Sence cenazeme kimse gelir mi?
B: Of course. B: Elbette.
A: I think only the family will be there. A: Bence sadece aile orada olacak.
B: You have lots of friends! They will be there, too. B: Senin bir sürü arkadaşın var! Onlar da orada olacak.

44.) The Elephant – Fil



A: Yikes! What was that noise? A: Eyvah! O Ses de neydi öyle?
B: I had to blow my nose. B: Burnumu sümkürmek zorunda kaldım.
A: Did you have to blow right next to the phone? A: Telefonun hemen yanında yapmak zorunda mıydın?
B: Did you hear that? B: Duydun mu?
A: Of course I heard that! I thought a plane had crashed into your house. A: Tabii ki duydum! Bir uçağın evinize düştüğünü sandım.
B: It wasn’t that loud. B: O kadar yüksek değildi.
A: I will blow my nose sometime for you, and you’ll see. A: Bir ara senin için burnumu sümküreceğim ve göreceksin.
B: Okay. I’ll take your word for it. B: Tamam. Sözünü tutmanı bekleyeceğim.
A: I thought you had an elephant in your house. A: Evinizde bir fil olduğunu sandım.
B: You’re funny. B: Komiksin.
A: What did you say? I think I’ve gone deaf. A: Ne dedin? Sanırım sağır oldum.
B: I’m going into the bathroom to blow my nose. I’ll be right back. B: Burnumu sümkürmek için banyoya gidiyorum. Hemen döneceğim.

45.) Only a Few Friends – Sadece Birkaç Arkadaş



A: I have lots of friends. A: Benim çok arkadaşım var.
B: Really? How many do you have? B: Gerçekten mi? Senin kaç tane var?
A: I don’t know, maybe one hundred. A: Bilmiyorum, belki yüz.
B: That is a lot of friends! Do you have a best friend? B: Bu çok fazla arkadaş demek! Çok yakın bir arkadaşın var mı?
A: Of course. I have lots of best friends. A: Tabii ki. Bir sürü yakın arkadaşım var.
B: How many best friends do you have? B: Kaç tane yakın arkadaşın var?
A: I think about twenty‐five. A: Sanırım yirmi beş civarında.
B: Hmm. I have only one best friend. B: Hmm. Benim sadece bir tane yakın arkadaşım var.
A: I feel sorry for you. A: Senin için üzülüyorum.
B: I have only a few friends. B: Sadece birkaç arkadaşım var.
A: You must be lonely. I will share my friends with you. A: Yalnız olmalısın. Arkadaşlarımı seninle paylaşacağım.
B: That’s very nice of you. B: Çok naziksin.

46.) If You Cheat, You Will Die – Hile Yaparsan Ölürsün



A: Don’t you ever cheat on me. A: Sakın beni aldatma.
B: Why would I do that? B: Bunu neden yapayım ki?
A: Because men like to cheat. A: Çünkü erkekler aldatmayı sever.
B: Some men do, but not me. B: Bazı erkekler yapar ama ben değil.
A: I’m watching you. A: Seni izliyorum.
B: I’m an open book. Watch me all you want. B: Ben açık bir kitabım. Beni istediğin kadar izle.
A: If I catch you, you’ll be sorry! A: Seni yakalarsam pişman olursun!
B: You won’t catch me, because I love you. I’m not a cheater. B: Beni yakalayamayacaksın çünkü seni seviyorum. Ben bir dolandırıcı değilim.
A: I will poke your eyes out. A: Gözlerini oyarım.
B: I don’t want any other woman. B: Başka bir kadın istemiyorum.
A: I will chop your toes off, one by one. A: Ayak parmaklarını tek tek keserim.
B: Honey, please! You’re the only woman for me, forever. I swear it. B: Tatlım, lütfen! Sonsuza dek benim için tek kadınsın. Yemin ederim.

47.) Let’s Not Go Out – Dışarı Çıkmayalım



A: I hate to go outside. A: Dışarı çıkmaktan nefret ediyorum.
B: Me too. B: Ben de.
A: Why do you hate to go outside? A: Neden dışarı çıkmaktan nefret ediyorsun?
B: I meet too many jerks. B: Çok fazla pislikle karşılaşıyorum.
A: I agree. A: Katılıyorum.
B: This city is full of jerks. B: Bu şehir geri zekalılarla dolu.
A: Rude people are everywhere. A: Kaba insanlar her yerde.
B: But what can you do? B: Ama ne yapabilirsin?
A: You can yell at them. A: Onlara bağırabilirsin.
B: And they will yell back at you. B: Ve onlar da sana bağıracaklar.
A: Yelling doesn’t do any good. A: Bağırmanın bir faydası yok.
B: No. The best thing to do is just stay home. B: Hayır. Yapılacak en iyi şey evde kalmak.

48.) Fill Out the Form – Formu Doldur



A: Will you look at this form? A: Bu forma bir bakar mısın?
B: Are you having problems with it? B: Onunla ilgili bir sorunun mu var?
A: I don’t understand some things. A: Bazı şeyleri anlamıyorum.
B: Let me help you. B: Sana yardım etmeme izin ver.
A: What does “MI” mean? A: “MI” ne anlama geliyor?
B: “MI” stands for Middle Initial. B: “MI”, Orta Başlangıç anlamına gelir.
A: What does “MM/DD/YY” mean? A: “AA/GG/YY” ne anlama geliyor?
B: That means Month/Day/Year. Use numbers. B: Bu, Ay/Gün/Yıl anlamına gelir. Sayıları kullan.
A: I don’t understand. A: Anlamıyorum.
B: For example, if your birth date is January 12, 1987, write 01/12/87. B: Örneğin doğum tarihin 12 Ocak 1987 ise 01/12/87 olarak yaz.
A: Oh. That’s simple enough. A: Ah. Bu yeterince basit.
B: Always print clearly, and fill in the bubbles completely.  B: Her zaman okunaklı bir şekilde yaz ve baloncukları tamamen doldur.

49.) The Animal Shelter – Hayvan Barınağı



A: Let’s go to the animal shelter. A: Hayvan barınağına gidelim.
B: What do you want to do? B: Ne yapmak istiyorsun?
A: I want to get a puppy for my son. A: Oğlum için bir köpek yavrusu almak istiyorum.
B: That will make him so happy. B: Bu onu çok mutlu edecek.
A: I’ll get him one of those little dogs. A: Ona o küçük köpeklerden birini alacağım.
B: One that won’t grow up too big. B: Fazla büyümeyenlerden.
A: And eat too much. A: Ve çok fazla yiyenlerden.
B: Do you know which one he would like? B: Onun hangisini istediğini biliyor musun?
A: Oh, yes, I took him there yesterday. He showed me one that he really liked. A: Ah, evet, onu dün oraya götürdüm. Bana çok beğendiği birini gösterdi.
B: I bet you had to drag him away. B: Bahse girerim onu sürüklemek zorunda kalmışsındır.
A: He wanted to take it home yesterday. A: Dün onu eve götürmek istedi.
B: I wonder what he’ll name it. B: Adını ne koyacağını merak ediyorum.

50.) Is It Raining? – Yağmur Yağıyor mu?



A: What’s the weather like? A: Hava nasıl?
B: I don’t know. I just woke up. B: Bilmiyorum. Şimdi uyandım.
A: Why don’t you look outside? A: Neden dışarıya bakmıyorsun?
B: Okay. It looks like rain. B: Tamam. Yağmur var gibi görünüyor.
A: Why do you say that? A: Bunu neden söylüyorsun?
B: The sky is gray. B: Gökyüzü gri.
A: Is it raining right now? A: Şu an yağmur yağıyor mu?
B: No. B: Hayır.
A: How do you know? A: Nereden biliyorsun?
B: The street isn’t wet. B: Sokak ıslak değil.
A: I have to go shopping today. A: Bugün alışverişe gitmem gerekiyor.
B: You’d better take an umbrella. B: Bir şemsiye alsan iyi olur.

51.) It’s So Hot – Çok Sıcak



A: I can’t believe how hot it is. A: İnanamıyorum, hava çok sıcak..
B: It’s not even noon yet. B: Henüz öğlen bile olmadı.
A: That means it will get hotter. A: Bu, daha da ısınacağı anlamına geliyor.
B: I am dying from the heat. B: Sıcaktan ölüyorum.
A: Turn on the air‐conditioner. A: Klimayı aç.
B: It doesn’t work. B: Çalışmıyor.
A: What happened? A: Ne oldu?
B: I don’t know.  B: Bilmiyorum.
A: Did you call the repairman? A: Tamirciyi aradın mı?
B: Of course. B: Elbette.
A: When is he coming? A: Ne zaman geliyor?
B: He’s busy. He said next week.  B: Meşgul. O haftaya dedi.

52.) A Snowman – Kardan Adam



A: I’ll be glad when winter comes. A: Kış geldiği zaman sevineceğim.
B: Why is that? B: Niçin?
A: Because I love the snow. A: Çünkü karı seviyorum.
B: Yes, the snow is fun. B: Evet, kar eğlencelidir.
A: Last year we made a big snowman. A: Geçen yıl büyük bir kardan adam yaptık.
B: How big was it? B: Ne kadar büyüktü?
A: It was seven feet tall. A: Yedi fit boyundaydı.
B: How long did it take? B: Ne kadar sürdü?
A: It took us all day. A: Bütün günümüzü aldı.
B: Did you give him a nose? B: Ona bir burun yaptınız mı?
A: Of course! We gave him a big carrot for a nose. A: Tabii ki! Onun burnuna büyük bir havuç taktık.
B: Let me help you make one this year. B: Bu yıl bir tane yapmana yardım etmeme izin ver.

53.) The ATM – ATM



A: I’m going to the bank. A: Ben bankaya gidiyorum.
B: What do you need to do? B: Ne yapman gerekiyor?
A: I need to withdraw some money. A: Biraz para çekmem gerekiyor.
B: How are you going to do that? B: Bunu nasıl yapacaksın?
A: I’ll just use the ATM. A: Sadece ATM’yi kullanacağım.
B: What’s that? B: O da nedir?
A: It’s the Automatic Teller Machine. A: Otomatik Vezne Makinesi.
B: It gives you money? B: Sana para mı veriyor?
A: I just insert my debit card into the machine. A: Sadece banka kartımı makineye yerleştiriyorum.
B: And it gives you money? B: Ve sana para mı veriyor?
A: Well, it gives me money, but it’s my own money. A: Bana para veriyor ama bu benim kendi param.
B: Oh. What good is that? I thought it gave you free money! B: Ah. Bunun nesi iyi? Sana bedava para verdiğini sanıyordum!

54.) Digital TV – Dijital Televizyon



A: Are you ready? A: Hazır mısın?
B: Ready for what? B: Neye hazır mıyım?
A: Ready for the big switch. A: Büyük geçiş için.
B: What are you talking about? B: Neyden bahsediyorsun?
A: The nation is switching to digital TV. A: Millet, dijital TV’ye geçiyor.
B: Oh. Of course I’m ready! B: Ah. Tabii ki hazırım!
A: Did you buy the converter? A: Dönüştürücü satın aldınız mı?
B: No, I don’t need a converter because I bought a digital TV. B: Hayır, dijital TV aldığım için dönüştürücüye ihtiyacım yok.
A: How much was that? A: Bu ne kadardı?
B: It was only about $120 for a 13‐inch screen. B: 13 inçlik bir ekran için sadece 120 dolardı.
A: Does it pick up any digital channels? A: Herhangi bir dijital kanalı çekiyor mu?
B: Oh, yes. I get six Korean channels, but nothing in English!  B: Ah, evet. Altı tane Kore kanalı çekiyor ama İngilizce yok!

55.) Just Shoot Me – Sadece Vur Beni



A: People are funny. A: İnsanlar komik.
B: They sure are. B: Kesinlikle öyleler.
A: Did you hear about the pilot? A: Pilotu duydun mu?
B: The one that stole a small plane? B: Küçük bir uçağı çalan mı?
A: Yes, he stole a plane in Canada and flew into the U.S. A: Evet, Kanada’da bir uçak çaldı ve ABD’ye uçtu.
B: Did they catch him? B: Onu yakaladılar mı?
A: Yes. After two U.S. fighter jets followed him for an hour, he landed on a highway. A: Evet. İki ABD savaş uçağı onu bir saat takip ettikten sonra bir otoyola indi.
B: Did he crash? B: Çarptı mı?
A: No, he just landed the plane and walked to a restaurant. A: Hayır, az önce uçağı indirdi ve bir restorana yürüdü.
B: Did the cops find out why he flew into the U.S.? B: Polisler neden ABD’ye uçtuğunu öğrendiler mi?
A: His life sucked. He was hoping a fighter jet would shoot him down. A: Hayatı berbattı. Bir savaş uçağının onu vuracağını umuyordu.
B: Poor guy. B: Zavallı adam.

56.) Use a Tissue – Kağıt Mendil Kullanın



A: Don’t wipe your nose on your sleeve. A: Burnunu elbisenin koluna silme.
B: But I don’t have a tissue. B: Ama benim mendilim yok.
A: Then go find a tissue in the bathroom. A: O zaman git banyodan bir mendil bul.
B: I didn’t have time to get one from there. B: Oradan  almak için zamanım olmadı.
A: Your sleeves are not tissues. A: Kolların mendil değil.
B: But Mom, all my friends use their sleeves. B: Ama anne, bütün arkadaşlarım kollarını kullanıyor.
A: That doesn’t make it right. A: Bu doğru yaptıkları anlamına gelmez.
B: I saw Dad wipe his nose on his sleeve yesterday. B: Dün babamın koluna burnunu sildiğini gördüm.
A: I will talk to your father about that. A: Bunu babanla konuşacağım.
B: I bet Dad did it all the time when he was my age. B: Eminim babam benim yaşımdayken bunu hep yapardı.
A: Your daddy was a good little boy. A: Baban iyi bir çocuktu.
B: How do you know? Were you his mommy, too? B. Nerden biliyorsun? Sen onun annesi miydin ki?

57.) Two Little Ones – İki Küçük Olan



A: I’m worried. A: Endişeleniyorum.
B: Worried about what? B: Ne için endişeleniyorsun?
A: I’m getting married. A: Ben evleniyorum.
B: You should be happy, not worried. B: Mutlu olmalısın, endişelenmemelisin.
A: I am happy, but marriage is a lot of responsibility. A: Mutluyum ama evlilik çok fazla sorumluluk gerektiriyor.
B: Yes, you have to take care of your wife. B: Evet, karına bakmak zorundasın.
A: And I have to take care of our children. A: Ve çocuklarımıza bakmak zorundayım.
B: Are you going to start a family? B: Bir aile mi kuracaksınız?
A: Yes. We want to have a little boy and a little girl. A: Evet. Küçük bir oğlumuz ve küçük bir kızımız olsun istiyoruz.
B: That sounds wonderful. B: Kulağa harika geliyor.
A: Except we can’t afford it! A: Buna gücümüzün yetmeyeceği dışında!
B: No wonder you’re worried. B: Endişelenmene şaşmamalı.

58.) A Lost Pen – Kayıp Kalem



A: I lost my new pen. A: Yeni kalemimi kaybettim.
B: Where did you lose it? B: Nerede kaybettin?
A: I don’t know. A: Bilmiyorum.
B: When did you lose it? B: Ne zaman kaybettin?
A: I think I lost it today. I used it yesterday. A: Sanırım bugün kaybettim. Dün kullanıyordum.
B: Did you check all your pockets? B: Bütün ceplerini kontrol ettin mi?
A: I checked all my pockets. A: Tüm ceplerimi kontrol ettim.
B: Did you look in your desk? B: Masana baktın mı?
A: Yes. It isn’t there, either. A: Evet. Orada da yok.
B: It’s probably around somewhere. B: Muhtemelen buralarda bir yerlerdedir.
A: Oh, well, it only cost me a dollar. A: Ah, bana sadece bir dolara mal oldu.
B: Only a dollar? Don’t even look for it! B: Sadece bir dolar mı? Aramaya bile değmez!

59.) Gravity for All – Herkes İçin Yerçekimi



A: Gravity is very important. A: Yerçekimi çok önemlidir.
B: What is gravity? B: Yerçekimi nedir?
A: It’s the force that pulls everything down. A: Her şeyi aşağı çeken güçtür.
B: I don’t understand. B: Anlamıyorum.
A: If you pour water into a glass, the water goes down into the glass. A: Bir bardağa su koyarsan, su bardağın altına iner.
B: Of course it does. B: Tabii ki böyle olur.
A: Without gravity, the water would go up. A: Yerçekimi olmasaydı su yükselirdi.
B: You’re joking. B: Şaka yapıyorsun.
A: Without gravity, you would go up. A: Yerçekimi olmasaydı yukarı doğru çıkardın.
B: What do you mean? B: Ne demek istiyorsun?
A: You would float into the sky like a balloon. A: Bir balon gibi gökyüzüne uçardın.
B: That would be fun! B: Bu eğlenceli olurdu!

60.) New Glasses – Yeni Gözlük



A: I can’t read my book. A: Kitabımı okuyamıyorum.
B: Turn on the light. B: Işığı aç.
A: The light is on. A: Işık açık.
B: Open the book. B: Kitabı aç.
A: The book is open. A: Kitap açık.
B: See an eye doctor. B: Bir göz doktoruna görün.
A: That’s what I need to do. A: Yapmam gereken şey bu.
B: He’ll give you a prescription for glasses. B: Sana bir gözlük reçetesi verecek.
A: I’ll make an appointment tomorrow. A: Yarın randevu alacağım.
B: I’ll get the yellow pages for an eye doctor. B: Bir göz doktoru bulmak için rehbere bakacağım.
A: Read the phone number to me. A: Telefon numarasını bana oku.
B: I’ll read it very loud, in case your hearing is getting bad, too. B: Duyman da kötüleşmesin diye çok yüksek sesle okuyacağım.

61.) School Items – Okul Eşyaları



A: What do you need for school? A: Okul için neye ihtiyacın var?
B: I need pencils. B: Kurşun kalemlere ihtiyacım var.
A: Anything else? A: Başka bir şey var mı?
B: I need a notebook. B: Bir deftere ihtiyacım var.
A: Do you need a pen? A: Tükenmez kaleme ihtiyacın var mı?
B: No. I already have a pen. B: Hayır. Zaten bir tane tükenmez kalemim var.
A: Do you need a calculator? A: Hesap makinesine ihtiyacınız var mı?
B: No. The teacher doesn’t permit calculators. B: Hayır. Öğretmen hesap makinesine izin vermiyor.
A: How about a dictionary? A: Peki ya sözlüğe ihtiyacı var mı?
B: No, we have a big dictionary in the classroom. B: Hayır, sınıfta büyük bir sözlüğümüz var.
A: Well, I guess that’s it. A: Şey, sanırım bu kadar.
B: Yes, that’s all I need for now. B: Evet, şimdilik ihtiyacım olan tek şeyler bunlar.

62.) A Good Magazine – Güzel Bir Dergi



A: I like this magazine. A: Bu dergiyi seviyorum.
B: So do I. B: Ben de öyle.
A: I read it once, and I subscribed. A: Bir kez okudum ve abone oldum.
B: It gives you all the news. B: Size tüm haberleri veriyor.
A: All the news in only 50 pages. A: Sadece 50 sayfada tüm haberler var.
B: I like the political cartoons. B: Politik karikatürleri severim.
A: I like the beautiful photos of the houses for sale. A: Satılık evlerin güzel fotoğraflarını seviyorum.
B: I always read the film reviews. B: Her zaman film eleştirilerini okurum.
A: I never miss the food and drink section. A: Yeme içme bölümünü hiç kaçırmam.
B: I gave a subscription to my parents. B: Aileme abonelik verdim.
A: Me too. They canceled their other news magazines. A: Ben de. Diğer haber dergilerini iptal ettiler.
B: So did mine! B: Benimkiler de öyle yaptılar!

63.) Shake Your Pen – Kalemini Salla



A: My pen is out of ink. A: Kalemimin mürekkebi bitti.
B: Shake it a couple of times. B: Birkaç kez salla.
A: I shook it. There is no more ink. A: Salladım. Artık mürekkep yok.
B: You can borrow mine. B: Benimkini ödünç alabilirsin.
A: Thank you. I’ll buy a new one tomorrow. A:  Teşekkür ederim. Yarın yeni bir tane alacağım.
B: What were you doing? B: Ne yapıyordun?
A: I was writing a letter. A: Bir mektup yazıyordum.
B: Who were you writing to? B: Kime yazıyordun?
A: It’s to my mom. A: Anneme.
B: Tell her I said hello. B: Ona merhaba dediğimi söyle.
A: Okay. I’ll return your pen when I’m done. A: Tamam. Bitirdiğimde kalemini geri vereceğim.
B: Take your time. B: Acele etme.

64.) Do Your Homework – Ödevini Yap



A: Have you done your homework? A: Ödevini yaptın mı?
B: Not yet. B: Henüz değil.
A: Then why are you watching TV? A: O zaman neden televizyon izliyorsun?
B: This is my favorite show. B: Bu benim en sevdiğim dizi.
A: Go do your homework. A: Git ödevini yap.
B: But, mom! B: Ama anne!
A: You can watch TV after you do your homework. A: Ödevini yaptıktan sonra TV izleyebilirsin.
B: But the show will be over. B: Ama gösteri bitecek.
A: There will be another show next week. A: Gelecek hafta başka bir gösteri olacak.
B: Please? B: Lütfen?
A: You know the rules. A: Kuralları biliyorsun.
B: I hate the rules! I can’t wait till I grow up.  B: Kurallardan nefret ediyorum! Büyüyene kadar bekleyemem.

65.) The Soldier – Asker



A: I can’t wait until I graduate. A: Mezun olana kadar bekleyemem.
B: Me too. B: Ben de.
A: No more homework. A: Artık ev ödevi yok.
B: I hate homework. B: Ev ödevinden nefret ederim.
A: Are you going to college? A: Üniversiteye gidiyor musun?
B: I can’t afford it. B: Bunu karşılayacak gücüm yok.
A: Me neither. A: Benim de.
B: So what are you going to do? B: Peki ne yapacaksın?
A: I’m joining the army. A: Orduya katılıyorum.
B: You’re kidding. You might get killed. B: Şaka yapıyorsun. Öldürülebilirsin.
A: I don’t think so. After I finish, I’ll have enough money to go to college. A: Sanmıyorum. Bitirdikten sonra üniversiteye gidecek kadar param olacak.
B: That’s not a bad idea. B: Fena fikir değil.

66.) The English Major – İngiliz Binbaşı



A: What is your major? A: Bölümün nedir?
B: English. B: İngilizce.
A: What are you going to do with an English major? A: İngiliz bölümüyle ne yapacaksın?
B: I’m going to be a teacher. B: Öğretmen olacağım.
A: High school or middle school? A: Lise mi ortaokul mu?
B: High school. B: Lise.
A: I teach high school English. A: Lisede İngilizce öğretiyorum.
B: I didn’t know that. B: Bunu bilmiyordum.
A: I started teaching five years ago. A: Beş yıl önce öğretmenliğe başladım.
B: How do you like it? B: Nasıl beğendin mi?
A: Do you see all this gray hair? It was totally black five years ago. A: Tüm bu beyaz saçları görüyor musun? Beş yıl önce tamamen siyahtı.
B: Maybe I’ll teach middle school. B: Belki ben ortaokul öğretmenliği yaparım.

67.) Keep Your Eyes Open – Gözlerini Açık Tut



A: This is a huge library. A: Bu çok büyük bir kütüphane.
B: Yes, it has lots of rooms and lots of space. B: Evet, bir sürü odası ve bölümleri var.
A: And lots of books. A: Ve bir sürü kitap.
B: And lots of thieves. B: Ve bir sürü hırsız.
A: What do you mean? A: Ne demek istiyorsun?
B: I mean, keep your belongings close to you. B: Yani eşyalarını yanında tut.
A: The only thing in my backpack is used books. A: Sırt çantamdaki tek şey kullanılmış kitaplar.
B: But thieves don’t know that. B: Ama hırsızlar bunu bilmezler.
A: They might think that I’ve got an iPod or laptop in there. A: Orada bir iPod veya dizüstü bilgisayarım olduğunu düşünebilirler.
B: Now you’re thinking. B: Şimdi düşünüyorsun.
A: You’d think a library would be safe from thieves. A: Kütüphanede hırsızların olmayacağını düşünürsün.
B: Not even a church is safe from thieves. B: Bir kilise bile hırsızlara karşı güvenli değildir.

68.) Two Plus Two – İki Artı İki



A: How good is your math? A: Matematiğin ne kadar iyi?
B: I can add two and two. B: İki tane ikiyi toplayabilirim.
A: So you’re not very good at math? A: Demek matematikte pek iyi değilsin?
B: I’m terrible at math. B: Matematikte berbatım.
A: Well, I need some help. A: Şey, biraz yardıma ihtiyacım var.
B: With what? B: Hangi konuda?
A: I’m taking a math course in school. A: Okulda matematik dersi alıyorum.
B: Well, you should ask your teacher or your classmates for help. B: Peki, öğretmeninden veya sınıf arkadaşlarından yardım istemelisin.
A: I can’t do that. A: Bunu yapamam.
B: Why not? B: Neden olmasın?
A: They might think I’m stupid! A: Aptal olduğumu düşünebilirler!
B: They’re not going to think that. They’ll be glad to help you. B: Bunu düşünmeyecekler. Sana yardımcı olmaktan memnuniyet duyacaklardır.

69.) Prayers – Dualar



A: Do you believe in God? A: Tanrı’ya inanıyor musunuz?
B: Of course. B: Elbette.
A: Do you pray to God? A: Tanrı’ya dua ediyor musun?
B: Occasionally. B: Bazen.
A: When’s that? A: Ne zaman?
B: When I need something. B: Bir şeye ihtiyacım olduğunda.
A: Like what? A: Ne gibi?
B: Well, if I have a big test at school. B: Peki, okulda büyük bir sınavım varsa.
A: Does God answer your prayers? A: Tanrı dualarına cevap veriyor mu?
B: Yes, I’ve passed all my tests. B: Evet, tüm testleri geçtim.
A: Do you ever pray for money? A: Hiç para için dua ediyor musun?
B: Not yet. I won’t need to do that until I graduate from high school.  B: Henüz değil. Liseden mezun olana kadar buna ihtiyacım olmayacak.

70.) What Will People Think? – İnsanlar Ne Düşünecek?



A: I don’t like riding the bus. A: Otobüse binmeyi sevmiyorum.
B: Why not? B: Neden ki?
A: The seats and windows are dirty. A: Koltuklar ve camlar kirli.
B: Don’t they clean the bus every night? B: Her gece otobüsü temizlemiyorlar mı?
A: I think they do. A: Sanırım öyle.
B: You should bring some wipes with you. B: Yanında mendil getirmelisin.
A: That’s a good idea. A: Bu iyi bir fikir.
B: Then you can wipe your seat and window. B: O zaman koltuğunu ve camını silebilirsin.
A: People will think I’m strange. A: İnsanlar tuhaf olduğumu düşünecek.
B: Who cares? Everyone is strange. B: Kimin umurunda? Herkes garip.
A: That’s for sure. A: Bu kesin.
B: Don’t worry about what people think. B: İnsanların ne düşündüğü umursama.

71.) Don’t Ride the Bus – Otobüse Binmeyin



A: I don’t like riding the bus. A: Otobüse binmeyi sevmiyorum.
B: Why not? B: Neden ki?
A: Number one, it’s too slow. A: Birincisi, çok yavaş.
B: You’re right. A car is faster. B: Haklısın. Araba daha hızlı oluyor
A: Number two, it’s usually late. A: İkincisi, genellikle geç geliyorlar.
B: You’re right. The buses are never on time. B: Haklısın. Otobüsler asla zamanında gelmiyor.
A: Number three, it doesn’t run 24 hours. A: Üçüncüsü, 24 saat çalışmıyorlar.
B: You’re right. Buses don’t run late at night. B: Haklısın. Otobüsler gece geç saatlere kadar çalışmaz.
A: Number four, it’s too crowded. A: Dördüncüsü çok kalabalık oluyor.
B: You’re right. You have to stand in the aisle. B: Haklısın. Koridorda durmak zorunda kalıyorsun.
A: Number five, it’s unsafe. A: Beşincisi güvensiz oluyor.
B: You’re right. Bad guys might rob you. B: Haklısın. Kötü adamlar seni soyabilir.

72.) Don’t Cut the Tires – Lastikleri Kesmeyin



A: We had a problem at school. A: Okulda bir sorunumuz vardı.
B: What was the problem? B: Sorun neydi?
A: Someone cut the tires. A: Birisi lastikleri kesti.
B: What tires? B: Hangi lastikler?
A: The tires on the cars. A: Arabaların lastiklerini.
B: Where were the cars? B: Arabalar neredeydi?
A: They were in the student parking lot. A: Öğrenci park yerindeydiler.
B: How many tires were cut? B: Kaç lastik kesildi?
A: One or two tires were cut on each car. A: Her arabanın bir veya iki lastiği kesildi.
B: How many cars? B: Kaç araba?
A: Eleven cars. A: On bir araba.
B: That’s terrible! I hope they catch the person. B: Bu korkunç! Umarım yapanı yakalarlar.

73.) It’s Okay to Speed – Hızlanmak Sorun Değil



A: You’re driving too fast. A: Çok hızlı sürüyorsun.
B: Why do you say that? B: Neden öyle söylüyorsun?
A: The speed limit is 65. A: Hız sınırı 65’tir.
B: I know that. B: Bunu biliyorum.
A: But you’re doing 75. A: Ama sen 75 yapıyorsun.
B: So is everyone else. B: Diğer herkes de öyle.
A: But a cop might stop you. A: Ama bir polis sizi durdurabilir.
B: No, he won’t. Some cars are doing 85. B: Hayır, yapmayacak. Bazı arabalar 85 yapıyor.
A: So the cop will stop those cars? A: Yani polis o arabaları durduracak mı?
B: Of course. He stops the fastest cars. B: Elbette. En hızlı arabaları durdurur.
A: My friend got a ticket for doing 75. A: Arkadaşım 75 yaptığı için ceza aldı.
B: Your friend was unlucky.  B: Arkadaşın şanssızmış.

74.) Check Your Tires – Lastiklerini Kontrol Et



A: Remember to put air in your tires. A: Lastiklerine hava basmayı unutma.
B: How often do I have to do that? B: Bunu ne sıklıkla yapmam gerekiyor?
A: Once every two months. A: İki ayda bir.
B: That’s a lot. B: Bu çok fazla.
A: What do you mean? A: Ne demek istiyorsun?
B: That’s six times a year! B: Yılda altı kez!
A: Yes, and it takes about five minutes each time. A: Evet ve her seferinde yaklaşık beş dakika sürüyor.
B: I’ll try. B: Deneyeceğim.
A: Check your tires, or you’ll get a flat. A: Lastiklerini kontrol et, yoksa patlarlar.
B: Oh, that’s not good. B: Ah, bu iyi değil.
A: No, it isn’t. A flat costs you time and money. A: Hayır, değil. Bir lastik sana zaman ve paraya mal olur.
B: And I don’t have either. B: Bu da bende yok.

75.) A New Car – Yeni bir Araba



A: Let’s go for a ride. A: Hadi bir gezintiye çıkalım.
B: Where are we going? B: Nereye gidiyoruz?
A: Into the mountains. A: Dağlara.
B: That sounds nice. B: Kulağa hoş geliyor.
A: I want to show you my new car. A: Sana yeni arabamı göstermek istiyorum.
B: You bought a new car? B: Yeni bir araba mı aldın?
A: Yes. I bought a Cadillac. A: Evet. Bir Cadillac aldım.
B: A luxury car. B: Lüks bir araba.
A: Luxury plus speed. A: Lüks artı olarak hız.
B: What are we waiting for? B: Neyi bekliyoruz?
A: Let me get the keys. A: Anahtarları alayım.
B: Let me get my camera. B: Kameramı alayım.

76.) I’m Going to Explode – Patlayacağım



A: I have to go to the bathroom. A: Tuvalete gitmem gerekiyor.
B: Why didn’t you go before we left? B: Neden biz ayrılmadan önce gitmedin?
A: I did, but I have to go again. A: Gittim ama yine gitmem gerekiyor.
B: Well, hold on a little longer. B: Peki, biraz daha dayan.
A: I think I’m going to explode. A: Sanırım patlayacağım.
B: Just hold on. B: Birazcık dayan.
A: Oh! Don’t hit any more bumps! A: Ah! Daha fazla tümseklerden geçme!
B: We’ll be at McDonald’s in just a few minutes. B: Birkaç dakika içinde McDonald’s’ta olacağız.
A: I hope they are fast minutes. A: Umarım dakikalar hızlı geçer.
B: Think about something else. Think about a hamburger. B: Başka bir şey düşün. Bir hamburger düşün.
A: I’m thinking, but I still have to go. A: Düşünüyorum ama yine de gitmem gerekiyor.
B: It’s the next exit. Hold on!  B: Bir sonraki çıkış. Dayan!

77.) The Missing Car – Kayıp Araba



A: Where’s the car? A: Araba nerede?
B: What do you mean? B: Ne demek istiyorsun?
A: The car isn’t here. A: Araba burada değil.
B: Where did you park it? B: Nereye park ettin?
A: I parked it right here. A: Buraya park ettim.
B: Are you sure? B: Emin misin?
A: Yes. I remember this big tree. A: Evet. Bu büyük ağacı hatırlıyorum.
B: Maybe it’s the wrong tree. B: Belki de yanlış ağaçtır.
A: No, this is the tree. A: Hayır, bu ağaç.
B: Did someone steal it? B: Biri onu çaldı mı?
A: I sure hope not. A: Umarım öyle değildir.
B: Maybe they towed it away. B: Belki de çekmişlerdir.

78.) Too Many Cars – Çok Fazla Araba



A: Look at this traffic. A: Şu trafiğe bak.
B: I’d rather not. B: Yapmamayı tercih ederim.
A: It gets worse every year. A: Her yıl daha da kötüye gidiyor.
B: Why are you complaining? We’re going almost 20 miles an hour. B: Neden şikayet ediyorsun? Saatte 20 mil hızla gidiyoruz.
A: The speed limit is 65! A: Hız sınırı 65’tir!
B: Well, that’s between 2:00 and 4:00 a.m. B: Şey, bu sabah 2:00 ile 4:00 arasında.
A: Where are all these people going? A: Bütün bu insanlar nereye gidiyor?
B: They’re all asking the same question. B: Hepsi aynı soruyu soruyorlar.
A: When are they going to fix this problem? A: Bu sorunu ne zaman çözecekler?
B: They said they need more money. B: Daha fazla paraya ihtiyaçları olduğunu söylediler.
A: They always need more money. A: Her zaman daha fazla paraya ihtiyaçları vardır.
B: It’ll get worse before it gets better. B: İyi olmadan daha da kötü olacak.

79.) Don’t Call the Police – Polisi Arama



A: Did you see that car? A: Şu arabayı gördün mü?
B: Yes, he went through the red light. B: Evet, kırmızı ışıkta geçti.
A: Can we call the police? A: Polisi arayabilir miyiz?
B: No, the police don’t care. B: Hayır, polisin umurunda değil.
A: Why not? A: Neden olmasın?
B: They have to see it happen. B: Bunun olduğunu görmeleri gerekiyor.
A: They don’t believe us? A: Bize inanmazlar mı?
B: No. They can only give a ticket if they see it happen. B: Hayır. Ancak olduğu anda görürlerse ceza keserler.
A: So, what do we do? A: Peki, ne yapacağız?
B: We don’t do anything. B: Biz bir şey yapmıyoruz.
A: Maybe we should honk the horn next time. A: Belki bir dahaki sefere kornaya basmalıyız.
B: The driver will just honk back at us. B: Şoför de bize geri korna çalacak.

80.) Wash the Car – Arabayı Yıka



A: My car is dirty. A: Arabam kirli.
B: Why don’t you wash it? B: Neden yıkamıyorsun?
A: That’s what I’m going to do. A: Ben de öyle yapacağım.
B: Are you going to wash it yourself? B: Kendin mi yıkayacaksın?
A: Of course. It’s not a hard job. A: Tabii ki. Bu zor bir iş değil.
B: I’ll help you. B: Sana yardım edeceğim.
A: Okay, I’ll get a bucket. A: Tamam, bir kova alacağım.
B: I’ll rinse the car first. B: Önce arabayı yıkayacağım.
A: Then we can scrub it with a wet sponge and soap. A: Ardından ıslak bir sünger ve sabunla ovalayabiliriz.
B: After that, we can dry it with a towel. B: Ondan sonra havluyla kurulayabiliriz.
A: Then it will look like new. A: O zaman yeni gibi görünecek
B: And you save $10.  B: Ve bu şekilde 10 $ tasarruf etmiş olursun.

81.) Two Birds with One Stone – Bir Taşla İki Kuş



A: When are we going to stop? A: Ne zaman duracağız?
B: We’ll stop at the next McDonald’s. B: Bir sonraki McDonald’s’ta duracağız.
A: How far away is that? A: Orası ne kadar uzak?
B: I think we’ll be there in half an hour. B: Sanırım yarım saate orada oluruz.
A: I hope so! I have to go to the bathroom. A: Umarım öyledir! Banyoya gitmeliyim.
B: Well, I can always pull over. B: Her zaman kenara çekebilirim.
A: No, thank you. I’ll just wait. A: Hayır, teşekkür ederim. Sadece bekleyeceğim.
B: We can kill two birds with one stone. B: Bir taşla iki kuş vurabiliriz.
A: What do you mean? A: Ne demek istiyorsun?
B: While you’re using the bathroom, I’ll order some food. B: Sen WC ihtiyacını yaparken ben yemek sipariş ederim.
A: Don’t order for me. I’m not hungry. A: Benim için sipariş verme. Aç değilim.
B: I’m very hungry. I’ll order for you, and then I’ll eat yours. B: Çok acıktım. Senin için sipariş vereceğim ve sonra seninkini yiyeceğim.

82.) Beat the Light – Işığı Yen



A: This is such a long light. A: Bu çok uzun bir ışık.
B: Look how many cars are waiting in line. B: Bak kaç araba sırada bekliyor.
A: They need a left‐turn arrow. A: Sola dönüş okuna ihtiyaçları var.
B: Only two cars can make a left turn every three or four minutes. B: Sadece iki araba her üç dört dakikada bir sola dönüş yapabiliyor.
A: We’ll be here forever! A: Sonsuza kadar burada kalacağız.
B: Get out of this lane. B: Bu şeritten çık.
A: But we need to turn left. A: Ama sola dönmemiz gerekiyor.
B: Forget it. Go straight. B: Unut gitsin. Düz git.
A: Then what? A: Sonra ne olacak?
B: Then we’ll just make a U‐turn. B: O zaman U dönüşü yaparız.
A: And then we can turn right at the light. A: Ve sonra ışıktan sağa dönebiliriz.
B: Good idea. It will be so much quicker.  B: İyi fikir. Bu çok daha hızlı olur..

83.) A Dream Car – Bir Rüya Araba



A: I need a cheap car. A: Ucuz bir arabaya ihtiyacım var.
B: How much money do you have? B: Ne kadar paran var?
A: $1,000. A: 1.000 dolar.
B: Well, that should get you something. B: Pekala, bu sana bir şey kazandırmalı.
A: But I need something that’s reliable. A: Ama güvenilir bir şeye ihtiyacım var.
B: You need a car with low mileage. B: Düşük kilometreli bir araca ihtiyacın var.
A: A car that was owned by a little old lady. A: Küçük yaşlı bir bayana ait bir araba.
B: Where have you looked? B: Nereye baktın?
A: I haven’t looked anywhere yet. A: Henüz hiçbir yere bakmadım.
B: Why not? B: Neden bakmadın ki?
A: Because I’ll never find one for such a low price! A: Çünkü asla bu kadar düşük bir fiyata bir tane bulamayacağım!
B: You’re right about that. Keep saving your money. B: Bu konuda haklısın. Paranı biriktirmeye devam et.

84.) A Bad Driver? – Kötü Bir Sürücü mü?



A: Good afternoon, officer. A: İyi günler, memur bey.
B: Your driver’s license and registration, please. B: Ehliyetiniz ve ruhsatınız lütfen.
A: Here you go. A: Buyurun.
B: Do you know why I pulled you over? B: Sizi neden kenara çektiğimi biliyor musunuz?
A: I have no idea. All of a sudden, I heard your siren. A: Hiçbir fikrim yok. Birden sireninizi duydum.
B: You rolled through that stop sign back there. B: Oradaki dur işaretini geçtiniz.
A: But I stopped! A: Ama durdum!
B: No, you didn’t. You slowed down, but you didn’t come to a full stop. B: Hayır, durmadınız. Yavaşladınız ama tam olarak durmadınız.
A: Well, nobody else does, so why should I? A: Hiç kimse durmuyor, ben neden durayım ki?
B: That’s not the attitude of a good driver. B: Bu iyi bir sürücünün tavrı değil.
A: But I am a good driver! I’ve never had a ticket in my life. A: Ama ben iyi bir sürücüyüm! Hayatımda hiç ceza yemedim.
B: Well, you’ve got one now. Here. Have a nice day.  B: Eh, artık bir tane yediniz. İşte burada. İyi günler.

85.) A Slow Walker – Bir Yavaş Yürüyen



A: $140! I can’t believe it. A: 140 dolar! inanamıyorum
B: What are you talking about? B: Neyden bahsediyorsun?
A: I got a ticket downtown for $140. A: Şehir merkezinde 140 dolarlık bir ceza yedim.
B: Were you speeding? B: Hız mı yapıyordun?
A: No, I was crossing the street. A: Hayır, karşıdan karşıya geçiyordum.
B: Were you jaywalking? B: Kırmızı ışıkta mı geçiyordun?
A: No, I was in the crosswalk. A: Hayır, yaya geçidindeydim.
B: So why did you get a ticket? B: Peki neden ceza aldın?
A: The officer said the red hand was blinking. A: Memur, kırmızı ışığın yanıp söndüğünü söyledi.
B: Was it blinking when you entered the crosswalk? B: Yaya geçidine girdiğinde yanıp sönüyor muydu?
A: No, the white WALK sign was blinking. A: Hayır, beyaz WALK (yürü) işareti yanıp sönüyordu.
B: You should fight that ticket! I’ll be your witness. B: O cezayı kabul etmemelisin! Senin şahidin olacağım.

86.) Hit and Run – Vur ve Kaç



A: They were in a crosswalk near school at 3 a.m. A: Sabah 3’te okulun yakınındaki bir yaya geçidindeydiler.
B: Who? B: Kim?
A: Two students from USC. A: USC’den iki öğrenci.
B: What happened? B: Ne oldu?
A: A speeding car ran a red light, killing the girl. A: Hızla giden bir araba kırmızı ışıkta geçti ve kızı öldürdü.
B: What happened to the other student? B: Diğer öğrenciye ne oldu?
A: He landed on the hood of the car. A: Arabanın kaportasına girdi.
B: Did he get off the hood? B: Kaportadan mı çıktı?
A: No, the car stopped and the passenger pushed the injured student off the hood. A: Hayır, araba durdu ve yolcu yaralı öğrenciyi kaportadan itti.
B: I’ll bet the car continued on its way. B: Arabanın yoluna devam ettiğine bahse girerim.
A: Of course it did. Why stop after you’ve run over two people? A: Tabii ki öyle oldu. İki kişiyi ezdikten sonra neden durasın ki?
B: I hope they find them and put them in jail for life. B: Umarım bulurlar ve ömür boyu hapse atarlar.

87.) A Stomachache – Karın Ağrısı



A: I have a stomachache. A: Karnım ağrıyor.
B: Is it something you ate? B: Yediğin bir şeyden dolayı mı?
A: Maybe. I’m not sure. A: Belki. de. Emin değilim.
B: What did you have for breakfast? B: Kahvaltıda ne yedin?
A: The usual—cereal with milk and a banana. A: Her zamanki gibi – sütlü ve muzlu mısır gevreği.
B: Maybe the milk was bad. B: Belki de süt kötüydü.
A: It didn’t smell bad. A: Kötü kokmuyordu.
B: Maybe the banana was bad. B: Belki muz kötüydü.
A: No, the banana was delicious. A: Hayır, muz lezzetliydi.
B: Maybe you just need to go to the bathroom! B: Belki de sadece tuvalete gitmen gerekiyor!
A: No, that’s not the problem. A: Hayır, sorun bu değil.
B: Maybe it will go away in a little while. B: Belki birazdan geçer.

88.) A Blood Stain – Kan Lekesi



A: What’s this stain? A: Bu leke nedir?
B: I don’t know. B: Bilmiyorum.
A: It looks like blood. A: Kan lekesi gibi görünüyor.
B: I think my nose was bleeding. B: Sanırım burnum kanıyordu.
A: You should wet your shirt immediately. A: Hemen gömleğini ıslatmalısın.
B: Why? B: Neden?
A: Because that gets the blood out of the shirt. A: Çünkü bu gömlekteki kanı dışarı çıkarıyor.
B: What’s a little blood? B: Birazcık kan nedir ki?
A: Your white shirt is ruined! A: Beyaz gömleğiniz mahvolmuş!
B: So, I’ll just buy another one. B: Öyleyse, bir tane daha alacağım.
A: You can wear this one around the house. A: Bunu evinin yakınlarında giyebilirsin.
B: Next time I’ll soak it immediately. B: Bir dahaki sefere hemen ıslatacağım.

89.) Sore Fingers – Ağrıyan Parmaklar



A: My fingers hurt. A: Parmaklarım acıyor.
B: Why do they hurt? B: Neden acıyorlar?
A: I type too much. A: Çok fazla yazı yazıyorum.
B: You should take a break. B: Biraz ara vermelisin.
A: I need to type to make money. A: Para kazanmak için yazmam gerekiyor.
B: But typing is causing you pain. B: Ama yazmak sana acı veriyor.
A: Maybe I should see a doctor. A: Belki de bir doktora görünmeliyim.
B: Doctors are too expensive! B: Doktorlar çok pahalı!
A: He might tell me to rest for a while. A: Bana biraz dinlenmemi söyleyebilir.
B: He might want to cut you open. B: Seni kesmek isteyebilir.
A: He might say I’m okay. A: İyi olduğumu söyleyebilir.
B: He might say you have bone cancer. B: Kemik kanseri olduğunu söyleyebilir.

90.) Too Much Stress – Çok Fazla Stres



A: What did the doctor say? A: Doktor ne dedi?
B: He thinks I have too much stress. B: Çok fazla stresim olduğunu düşünüyor.
A: Stress causes your stomachaches? A: Mide ağrılarının nedeni stres mi?
B: Stress causes different problems with different people. B: Stres, farklı insanlarda farklı sorunlara neden olur.
A: So what did he tell you to do? A: Peki sana ne yapmanı söyledi?
B: He said I need to think positive. B: Olumlu düşünmem gerektiğini söyledi.
A: He didn’t give you any medication? A: Sana ilaç vermedi mi?
B: I hate medication. It makes me feel different. B: İlaçtan nefret ederim. Beni farklı hissettiriyor.
A: So how do you think positive? A: Peki nasıl olumlu düşünüyorsun?
B: I think about nice things! B: Güzel şeyler düşünüyorum!
A: Like what? A: Ne gibi?
B: Like a day at the beach, with my toes in the sand. B: Kumsalda ayak parmaklarım kumda olduğu bir gün gibi.

91.) A Paper Cut – Bir Kağıt Kesiği



A: I cut my finger! A: Parmağımı kestim!
B: How did you do that? B: Bunu nasıl yaptın?
A: It’s a paper cut. A: Bu bir kağıt kesiği.
B: Paper can be dangerous. B: Kağıt tehlikeli olabilir.
A: It hurts, too. A: O da acıtıyor.
B: Paper cuts can hurt a lot. B: Kağıt kesikleri çok acıtabilir.
A: Where are the Band‐Aids? A: Yara bantları nerede?
B: I think they’re in the medicine cabinet. B: Sanırım ecza dolabındalar.
A: It’s on the tip of my finger. A: Parmağımın ucunda.
B: A Band‐Aid might not work. B: Yara bandı işe yaramayabilir.
A: I must not use this finger until the cut heals. A: Kesik iyileşene kadar bu parmağı kullanmamalıyım.
B: It might take a day or two to heal. B: İyileşmesi bir veya iki gün sürebilir.

92.) Cigarette Smoke – Sigara İçmek



A: Do you smell that? A: Bunun kokusunu alıyor musun?
B: Oh, yes. B: Ah, evet.
A: I can’t stand cigarette smoke. A: Sigara dumanına dayanamıyorum.
B: It smells so bad. B: Çok kötü kokuyor.
A: One cigarette stinks up the whole sidewalk. A: Bir sigara tüm kaldırımı kokutur.
B: Smokers think they are so cool. B: Sigara içenler çok havalı olduklarını düşünüyorlar.
A: They are so weak. A: Çok zayıflar.
B: A little cigarette controls them. B: Biraz sigara onları kontrol eder.
A: They look so stupid taking a puff. A: Nefes alırken çok aptal görünüyorlar.
B: And then they blow smoke out of their mouth. B: Sonra da ağızlarından dumanı üflerler.
A: They think it’s cool. A: Bunun havalı olduğunu düşünüyorlar.
B: Cigarettes stink!  B: Sigara kokuyor!

93.) Nose Drops – Burun Damlaları



A: Do you have a cold? A: Üşüttün mü?
B: Yes, I do. B: Evet, üşüttüm.
A: How did you get it? A: Nasıl üşüttün?
B: My sister had a cold. She gave it to me. B: Kız kardeşim soğuk aldı. O bana bulaştırdı.
A: Have you taken anything for your cold? A: Soğuk algınlığın için bir şey aldın mı?
B: No, I just blow my nose a lot. B: Hayır, sadece burnumu çok sümkürüyorum.
A: Your nose is stopped up? A: Burnun tıkalı mı?
B: Yes. I have to breathe through my mouth. B: Evet. Ağzımdan nefes almam gerekiyor.
A: Have you tried nose drops? A: Burun damlası denedin mi?
B: No, I don’t like nose drops. B: Hayır, burun damlasını sevmiyorum.
A: They work great. A: Harika işe yarıyorlar.
B: I don’t care. I don’t like to put drops in my nose.  B: Umurumda değil. Burnuma damla damlatmayı sevmiyorum.

94.) Skin Cancer – Cilt Kanseri



A: Would you put suntan lotion on my back, please? A: Sırtıma güneş kremi sürer misin, lütfen?
B: Sure. B: Elbette.
A: Thank you. A: Teşekkür ederim.
B: You shouldn’t lie in the sun for too long. B: Güneşte çok uzun süre yatmamalısın.
A: I want to get a tan. I don’t want to look so pale. A: Bronzlaşmak istiyorum. Bu kadar solgun görünmek istemiyorum.
B: What’s wrong with looking pale? B: Solgun görünmenin nesi yanlış ki?
A: People think you might be sick. A: İnsanlar senin hasta olduğunu düşünebiliyor.
B: Who thinks that? B: Bunu kim düşünüyor ki?
A: I don’t know. A: Bilmiyorum.
B: It’s better to be pale than to have skin cancer! B: Cilt kanseri olmaktansa solgun görünmek daha iyidir!
A: I know that. A: Bunu biliyorum.
B: So why are you arguing with me? Don’t lie in the sun too long.  B: O zaman neden benimle tartışıyorsun? Güneşte çok uzun süre kalma.

95.) Quitting Smoking – Sigarayı Bırakmak



A: I can’t quit smoking. A: Sigarayı bırakamıyorum.
B: Of course you can! B: Elbette yapabilirsin!
A: I don’t have enough will power. A: Yeterli irade gücüm yok.
B: Of course you do! B: Tabii ki yaparsın!
A: I wish I had never started. A: Keşke hiç başlamasaydım.
B: So does every smoker. B: Her sigara içen de öyle.
A: I’ve tried to quit so many times. A: Pek çok kez bırakmayı denedim.
B: So has everyone else. B: Diğer herkes de öyle.
A: Nothing seems to work. A: Hiçbir şey çalışmıyor gibi görünüyor.
B: All it takes is will power, and you have it! B: Tek gereken irade gücü ve o da sende var!
A: Then why can’t I quit? A: O zaman neden bırakamıyorum?
B: You have to believe in yourself.  B: Kendine inanmalısın.

96.) A Bad Back – Kötü Bir Sırt



A: My back is killing me. A: Sırtım beni öldürüyor.
B: What did you do? B: Ne yaptın?
A: I got out of my car. A: Arabamdan indim.
B: That’s it? B: Bu kadar mı?
A: I injured my back one time just by sneezing! A: Bir kez hapşırdım ve sırtımı incittim!
B: You should see a doctor. B: Bir doktora görünmelisin.
A: My doctor said I need surgery. A: Doktorum ameliyat olmam gerektiğini söyledi.
B: So? B: Yani?
A: So, forget it! A: Yani, unut gitsin!
B: You don’t have the money? B: Paran yok mu?
A: I have no insurance. A: Sigortam yok.
B: Maybe a back rub would help.  B: Belki sırt masajı işe yarar.

97.) Three a Day – Günde Üç



A: My brother smokes three packs a day. A: Abim günde üç paket içiyor.
B: Three packs of what? B: Üç paket ne?
A: Cigarettes, of course! A: Tabii ki sigara!
B: How can he do that? B: Bunu nasıl yapabilir?
A: When he is almost finished with one cigarette, he uses it to light another. A: Bir sigarayı bitirmek üzereyken, onu bir başkasını yakmak için kullanıyor.
B: He’s a chain smoker. B: O bir sigara tiryakisi.
A: He’s been a chain smoker for 30 years. A: 30 yıldır peş peşe sigara içme tiryakisi.
B: That’s unbelievable. Can he still breathe? B: Bu inanılmaz. Hala nefes alabiliyor mu?
A: He can, but the people around him can’t! A: Alabiliyor ama etrafındaki insanlar alamazlar!
B: How can he still be alive? B: Nasıl hala hayatta olabilir?
A: His doctor says his heart and lungs are strong and healthy. A: Doktoru, kalbinin ve ciğerlerinin güçlü ve sağlıklı olduğunu söylüyor.
B: Maybe I should start smoking. B: Belki de sigaraya başlamalıyım.

98.) Brush, Brush – Fırçala, Fırçala



A: I hate brushing my teeth. A: Dişlerimi fırçalamaktan nefret ediyorum.
B: It’s such a chore. B: Bu çok büyük bir angarya.
A: Brush, brush! Spit, spit! A: Fırçala, fırçala! Tükür, tükür!
B: What did they do in the old days? B: Eski günlerde ne yapıyorlardı ki?
A: They brushed with their fingers. A: Parmaklarıyla fırçalıyorlardı.
B: They also ate with their fingers. B: Parmaklarıyla da yiyorlardı.
A: Why do they call it the good old days? A: Neden buna eski güzel günler diyorlar ki?
B: Maybe because they didn’t have to brush and floss. B: Belki de fırçalamak ve diş ipi kullanmak zorunda olmadıkları içindir.
A: Who invented flossing? A: Diş ipini kim icat etti?
B: A dentist, I’m sure. B: Bir diş hekimidir, eminim ki.
A: I hate flossing more than brushing. A: Diş ipi kullanmayı, fırçalamaktan daha çok nefret ediyorum.
B: I can’t wait till all my teeth fall out! B: Tüm dişlerim dökülene kadar bekleyemem!

99.) A Great Movie – Harika Bir Film



A: Did you see Titanic? A: Titanik’i gördün mü?
B: Yes. It is a great movie. B: Evet. Bu harika bir film.
A: I saw it twelve times. A: Ben on iki kez izledim.
B: I saw it eight times! B: Ben sekiz kez izledim!
A: I have the DVD. A: Bende DVD’si var.
B: So do I. B: Ben de var.
A: Let’s go to your home. A: Senin evine gidelim.
B: We can watch my DVD. B: Bendeki DVD’yi izleyebiliriz.
A: And then we can go to my home. A: Sonra benim evime gidebiliriz.
B: And watch your DVD. B: Ve senin DVD’ni izleriz.
A: I always cry at the end. A: Her zaman final bölümünde ağlıyorum.
B: Me too! It’s so sad.  B: Ben de! Çok üzücü.

100.) A Card Game – Bir Kart Oyunu



A: Let’s play cards. A: Hadi kağıt oynayalım.
B: I don’t know any card games. B: Hiç kart oyunu bilmiyorum.
A: I’ll teach you one. A: Sana bir tane öğreteceğim.
B: Okay. What will you teach me? B: Tamam. Bana ne öğreteceksin?
A: It’s called poker. A: Buna poker denir.
B: Is it easy to learn? B: Öğrenmesi kolay mı?
A: Yes, it will only take about 30 minutes. A: Evet, yalnızca yaklaşık 30 dakika sürecek.
B: Okay. Teach me how to play! B: Tamam. Bana nasıl oynanacağını öğret!
A: We each get five cards. A: Her birimize beşer kart düşüyor.
B: Oh, look. I have four tens. B: Ah, bak. Dört onluğum var.
A: That’s great, but you’re not supposed to tell me. A: Bu harika ama bana söylememen gerekiyor.
B: Oh. Sorry. Okay, I don’t have four tens! B: Ah. Üzgünüm. Tamam, bende dört onluk yok!

İngilizce 100 Diyalog PDF İndir

İngilizce 100 Diyalog MP3 Ses Dosyası İndir



Bir yanıt yazın