A1-A2 Seviyesinde, CAN/CAN’t Kullanımını Cümle Örnekleri ile Öğrenin

İngilizce dilinde çok sık kullanılan CAN ve CAN’T kullanımını diyaloglar içinde öğreneceğiz. Aşağıda 20 farklı diyalog örneği bulacaksınız. Her diyalog farklı bir alanda gerçekleşiyor ve içinde CAN/CAN’T kullanımını barındırıyor.


 

AT THE CAFÉ – KAFEDE
Sarah: Hi Tom! Can I sit here?
Sarah: Merhaba Tom! Buraya oturabilir miyim?

Tom: Yes, of course you can!
Tom: Evet, tabii ki oturabilirsin!

Sarah: Can you help me with the menu?
Sarah: Menü konusunda bana yardımcı olabilir misin?

Tom: Sure. What can I do for you?
Tom: Tabii. Senin için ne yapabilirim?

Sarah: Can you tell me what’s good here?
Sarah: Burada neyin iyi olduğunu söyleyebilir misin?

Tom: The coffee is great. Can’t say the same for tea.
Tom: Kahve harikadır. Çay için aynı şeyi söyleyemem.

Sarah: Can we order now?
Sarah: Şimdi sipariş verebilir miyiz?

Tom: Yes. Can you call the waiter?
Tom: Evet. Garsonu çağırabilir misin?

Sarah: I can’t see any waiters.
Sarah: Hiç garson göremiyorum.

Tom: Don’t worry, I can help you find one.
Tom: Endişelenme, birini bulmana yardımcı olabilirim.


AT SCHOOL – OKULDA

Emma: Can I borrow your pencil?
Emma: Kalemini ödünç alabilir miyim?

Jack: Sorry, I can’t give it to you now.
Jack: Üzgünüm, şu an veremem.

Emma: Can you tell me why?
Emma: Bana nedenini söyleyebilir misin?

Jack: Because I can’t find another one.
Jack: Çünkü başka bir tane bulamıyorum.

Emma: Can we share it maybe?
Emma: Belki de paylaşabiliriz?

Jack: Yes, we can do that!
Jack: Evet, bunu yapabiliriz!

Emma: Can you help me with math too?
Emma: Matematik içinde de yardımcı olabilir misin?

Jack: Sorry, I can’t. I’m not good at math.
Jack: Üzgünüm, yapamam. Matematikte iyi değilim.

Emma: Can we ask the teacher?
Emma: Öğretmene sorabilir miyiz?

Jack: Yes, she can help us.
Jack: Evet, o bize yardımcı olabilir.


AT THE HOSPITAL – HASTANEDE

Mary: Can I see the doctor now?
Mary: Şimdi doktoru görebilir miyim?

John: No, you can’t. You must wait.
John: Hayır, göremezsin. Beklemelisin.

Mary: Can you tell me how long?
Mary: Ne kadar süreceğini söyleyebilir misin?

John: I can check for you.
John: Senin için kontrol edebilirim.

Mary: Can I drink some water?
Mary: Biraz su içebilir miyim?

John: Yes, you can. The water is there.
John: Evet, içebilirsin. Su orada.

Mary: Can you bring me a glass?
Mary: Bana bir bardak getirebilir misin?

John: Of course I can!
John: Tabii ki getirebilirim!


AT HOME – EVDE

Lisa: Can you open the window?
Lisa: Pencereyi açabilir misin?

Mike: Yes, I can do that.
Mike: Evet, bunu yapabilirim.

Lisa: Can we watch TV now?
Lisa: Şimdi televizyon izleyebilir miyiz?

Mike: No, we can’t. It’s broken.
Mike: Hayır, izleyemeyiz. Bozuk.

Lisa: Can you fix it?
Lisa: Tamir edebilir misin?

Mike: Sorry, I can’t fix it myself.
Mike: Üzgünüm, kendim tamir edemem.

Lisa: Can we call someone?
Lisa: Birini çağırabilir miyiz?

Mike: Yes, we can call a technician.
Mike: Evet, bir teknisyen çağırabiliriz.

Lisa: Can you find the number?
Lisa: Numarayı bulabilir misin?

Mike: I can look for it online.
Mike: İnternetten bakabilirim.


AT THE PARK – PARKTA

Anna: Can you see the birds?
Anna: Kuşları görebiliyor musun?

Peter: Yes, I can see them clearly!
Peter: Evet, onları net olarak görebiliyorum!

Anna: Can we feed them?
Anna: Onları besleyebilir miyiz?

Peter: No, we can’t. It’s not allowed.
Peter: Hayır, besleyemeyiz. İzin verilmiyor.

Anna: Can we take pictures?
Anna: Fotoğraf çekebilir miyiz?

Peter: Yes, you can take many photos.
Peter: Evet, birçok fotoğraf çekebilirsin.

Anna: Can you show me how?
Anna: Bana nasıl yapıldığını gösterebilir misin?

Peter: Of course, I can teach you.
Peter: Tabii ki, sana öğretebilirim.

Anna: Can we sit on that bench?
Anna: Şu banka oturabilir miyiz?

Peter: Yes, we can rest there.
Peter: Evet, orada dinlenebiliriz.


AT THE LIBRARY – KÜTÜPHANEDE

David: Can I help you find a book?
David: Kitap bulmana yardımcı olabilir miyim?

Linda: Yes, can you show me where fiction is?
Linda: Evet, kurgu bölümünün nerede olduğunu gösterebilir misin?

David: I can take you there.
David: Seni oraya götürebilirim.

Linda: Can I borrow five books?
Linda: Beş kitap ödünç alabilir miyim?

David: No, you can’t. Only three.
David: Hayır, alamazsın. Sadece üç tane.

Linda: Can I read here?
Linda: Burada okuyabilir miyim?

David: Yes, you can use the reading room.
David: Evet, okuma odasını kullanabilirsin.

Linda: Can I use my phone?
Linda: Telefonumu kullanabilir miyim?

David: No, you can’t use phones here.
David: Hayır, burada telefon kullanamazsın.

Linda: Can I come back tomorrow?
Linda: Yarın geri gelebilir miyim?

David: Yes, you can come anytime.
David: Evet, istediğin zaman gelebilirsin.


IN THE KITCHEN – MUTFAKTA

Helen: Can you cook pasta?
Helen: Makarna pişirebilir misin?

Bob: Yes, I can cook very well!
Bob: Evet, çok iyi yemek pişirebilirim!

Helen: Can I help you?
Helen: Sana yardımcı olabilir miyim?

Bob: Yes, you can cut vegetables.
Bob: Evet, sebzeleri doğrayabilirsin.

Helen: Can you show me how?
Helen: Bana nasıl yapıldığını gösterebilir misin?

Bob: Of course I can!
Bob: Tabii ki gösterebilirim!

Helen: Can we add more salt?
Helen: Daha fazla tuz ekleyebilir miyiz?

Bob: No, we can’t. It’s enough.
Bob: Hayır, ekleyemeyiz. Yeterli.

Helen: Can I taste it now?
Helen: Şimdi tadına bakabilir miyim?

Bob: No, you can’t. It’s too hot.
Bob: Hayır, bakamazsın. Çok sıcak.


AT THE BUS STOP – OTOBÜS DURAĞINDA

Alex: Can you tell me the time?
Alex: Saati söyleyebilir misin?

Susan: Yes, I can. It’s 3 PM.
Susan: Evet, söyleyebilirim. Saat 3.

Alex: Can the bus be late?
Alex: Otobüs gecikebilir mi?

Susan: Yes, it can be sometimes.
Susan: Evet, bazen gecikebilir.

Alex: Can we share a taxi?
Alex: Bir taksiyi paylaşabilir miyiz?

Susan: Yes, we can do that.
Susan: Evet, bunu yapabiliriz.

Alex: Can you call one?
Alex: Bir tane çağırabilir misin?


AT THE GYM – SPOR SALONUNDA

Mark: Can I use this machine?
Mark: Bu aleti kullanabilir miyim?

Jane: No, you can’t. I’m using it.
Jane: Hayır, kullanamazsın. Ben kullanıyorum.

Mark: Can you tell me when you finish?
Mark: Bitirdiğinde bana söyleyebilir misin?

Jane: Yes, I can tell you.
Jane: Evet, sana söyleyebilirim.

Mark: Can you show me some exercises?
Mark: Bana bazı egzersizleri gösterebilir misin?

Jane: Sure, I can help you.
Jane: Tabii, sana yardımcı olabilirim.

Mark: Can we train together?
Mark: Beraber antrenman yapabilir miyiz?

Jane: Yes, we can try that.
Jane: Evet, deneyebiliriz.

Mark: Can I bring my friend tomorrow?
Mark: Yarın arkadaşımı getirebilir miyim?

Jane: Of course you can!
Jane: Tabii ki getirebilirsin!


AT THE MARKET – MARKETTE

Paul: Can you help me find tomatoes?
Paul: Domatesleri bulmama yardımcı olabilir misin?

Kate: Yes, I can show you.
Kate: Evet, sana gösterebilirim.

Paul: Can we buy these?
Paul: Bunları satın alabilir miyiz?

Kate: No, we can’t. They’re too expensive.
Kate: Hayır, alamayız. Çok pahalılar.

Paul: Can you suggest cheaper ones?
Paul: Daha ucuz olanları önerebilir misin?

Kate: Yes, I can find better prices.
Kate: Evet, daha iyi fiyatlar bulabilirim.

Paul: Can we pay by card?
Paul: Kartla ödeyebilir miyiz?

Kate: Yes, we can use cards here.
Kate: Evet, burada kart kullanabiliriz.

Paul: Can you carry the bags?
Paul: Poşetleri taşıyabilir misin?

Kate: Sorry, I can’t. They’re too heavy.
Kate: Üzgünüm, taşıyamam. Çok ağırlar.


AT THE BEACH – PLAJDA

Tom: Can you swim?
Tom: Yüzebiliyor musun?

Lisa: No, I can’t swim well.
Lisa: Hayır, iyi yüzemiyorum.

Tom: Can I teach you?
Tom: Sana öğretebilir miyim?

Lisa: Yes, you can help me learn.
Lisa: Evet, öğrenmeme yardımcı olabilirsin.

Tom: Can you float on water?
Tom: Suda durabilir misin?

Lisa: Yes, I can do that!
Lisa: Evet, bunu yapabilirim!

Tom: Can we start now?
Tom: Şimdi başlayabilir miyiz?

Lisa: No, we can’t. I’m scared.
Lisa: Hayır, başlayamayız. Korkuyorum.

Tom: Can you trust me?
Tom: Bana güvenebilir misin?

Lisa: Yes, I can trust you.
Lisa: Evet, sana güvenebilirim.


AT THE AIRPORT – HAVALİMANINDA

John: Can I see your passport?
John: Pasaportunuzu görebilir miyim?

Mary: Yes, you can check it.
Mary: Evet, kontrol edebilirsiniz.

John: Can you open your bag?
John: Çantanızı açabilir misiniz?

Mary: Of course I can.
Mary: Tabii ki açabilirim.

John: Can you remove your laptop?
John: Laptopunuzu çıkarabilir misiniz?

Mary: Yes, I can do that now.
Mary: Evet, şimdi çıkarabilirim.

John: Can you wait here?
John: Burada bekleyebilir misiniz?

Mary: Yes, I can wait.
Mary: Evet, bekleyebilirim.

John: Can I help you with anything else?
John: Başka bir konuda yardımcı olabilir miyim?

Mary: No thanks, I can manage.
Mary: Hayır teşekkürler, ben halledebilirim.


AT THE RESTAURANT – RESTORANDA

Sara: Can you read the menu in English?
Sara: Menüyü İngilizce okuyabilir misin?

Mike: No, I can’t understand it all.
Mike: Hayır, hepsini anlayamıyorum.

Sara: Can I translate for you?
Sara: Senin için çevirebilir miyim?

Mike: Yes, that can help me.
Mike: Evet, bu bana yardımcı olabilir.

Sara: Can you eat spicy food?
Sara: Baharatlı yemek yiyebilir misin?

Mike: No, I can’t eat very spicy food.
Mike: Hayır, çok baharatlı yiyemem.

Sara: Can we share a pizza?
Sara: Bir pizzayı paylaşabilir miyiz?

Mike: Yes, we can do that.
Mike: Evet, bunu yapabiliriz.


IN THE CLASSROOM – SINIFTA

Teacher: Can you speak English?
Öğretmen: İngilizce konuşabilir misin?

Student: Yes, I can speak a little.
Öğrenci: Evet, biraz konuşabilirim.

Teacher: Can you write in English too?
Öğretmen: İngilizce dilinde de yazabilir misin?

Student: No, I can’t write well yet.
Öğrenci: Hayır, henüz iyi yazamıyorum.

Teacher: Can you read this text?
Öğretmen: Bu metni okuyabilir misin?

Student: Yes, I can try.
Öğrenci: Evet, deneyebilirim.

Teacher: Can you answer questions?
Öğretmen: Soruları cevaplayabilir misin?

Student: I can try my best.
Öğrenci: Elimden geleni yapabilirim.

Teacher: Can we practice together?
Öğretmen: Birlikte pratik yapabilir miyiz?

Student: Yes, that can help me learn.
Öğrenci: Evet, bu öğrenmeme yardımcı olabilir.


AT THE CINEMA – SİNEMADA

Emma: Can we buy tickets online?
Emma: Biletleri internetten alabilir miyiz?

Jack: Yes, we can use my phone.
Jack: Evet, telefonumu kullanabiliriz.

Emma: Can you choose good seats?
Emma: İyi koltuklar seçebilir misin?

Jack: Yes, I can see the layout.
Jack: Evet, yerleşim planını görebiliyorum.

Emma: Can we buy popcorn?
Emma: Patlamış mısır alabilir miyiz?

Jack: Yes, we can get some.
Jack: Evet, alabiliriz.

Emma: Can you pay now?
Emma: Şimdi ödeme yapabilir misin?

Jack: No, I can’t. The site isn’t working.
Jack: Hayır, yapamam. Site çalışmıyor.

Emma: Can we pay at the counter?
Emma: Gişede ödeyebilir miyiz?

Jack: Yes, we can do that.
Jack: Evet,  öyle yapabiliriz.


AT THE HOTEL – OTELDE

Guest: Can I check in now?
Misafir: Şimdi giriş yapabilir miyim?

Staff: Yes, you can check in.
Görevli: Evet, giriş yapabilirsiniz.

Guest: Can you carry my bags?
Misafir: Çantalarımı taşıyabilir misiniz?

Staff: Yes, we can help with that.
Görevli: Evet, bunun için yardımcı olabiliriz.

Guest: Can I pay by credit card?
Misafir: Kredi kartıyla ödeyebilir miyim?

Staff: Yes, you can use cards here.
Görevli: Evet, burada kart kullanabilirsiniz.

Guest: Can I have breakfast?
Misafir: Kahvaltı yapabilir miyim?

Staff: Yes, you can eat from 7 AM.
Görevli: Evet, saat 7’den itibaren yiyebilirsiniz.

Guest: Can you wake me up at 6?
Misafir: Beni 6’da uyandırabilir misiniz?

Staff: Yes, we can call your room.
Görevli: Evet, odanızı arayabiliriz.


AT THE DOCTOR’S OFFICE – DOKTOR MUAYENEHANESINDE

Doctor: Can you show me where the pain is?
Doktor: Ağrıyan yeri gösterebilir misin?

Patient: Yes, I can feel it here.
Hasta: Evet, burada hissedebiliyorum.

Doctor: Can you move your arm?
Doktor: Kolunu hareket ettirebiliyor musun?

Patient: No, I can’t move it well.
Hasta: Hayır, iyi hareket ettiremiyorum.

Doctor: Can you take medicine?
Doktor: İlaç kullanabilir misin?

Patient: Yes, I can take pills.
Hasta: Evet, hap alabilirim.

Doctor: Can you come back next week?
Doktor: Gelecek hafta geri gelebilir misin?

Patient: Yes, I can do that.
Hasta: Evet, gelebilirim.

Doctor: Can you rest at home?
Doktor: Evde dinlenebilir misin?

Patient: Yes, I can take time off.
Hasta: Evet, izin alabilirim.


ON THE PHONE – TELEFONDA

Bill: Can you hear me clearly?
Bill: Beni net duyabiliyor musun?

Ann: No, I can’t hear you well.
Ann: Hayır, seni iyi duyamıyorum.

Bill: Can I call you back?
Bill: Seni geri arayabilir miyim?

Ann: Yes, you can try again.
Ann: Evet, tekrar deneyebilirsin.

Bill: Can you send a message instead?
Bill: Bunun yerine bana mesaj gönderebilir misin?

Ann: Yes, I can do that.
Ann: Evet, bunu yapabilirim.

Bill: Can we meet tomorrow?
Bill: Yarın görüşebilir miyiz?

Ann: No, I can’t make it tomorrow.
Ann: Hayır, yarın yapamam.

Bill: Can you meet on Friday?
Bill: Cuma günü görüşebilir miyiz?

Ann: Yes, I can meet then.
Ann: Evet, o zaman görüşebilirim.


AT THE BANK – BANKADA

Client: Can I open an account?
Müşteri: Bir hesap açabilir miyim?

Banker: Yes, you can open one today.
Bankacı: Evet, bugün bir tane açabilirsiniz.

Client: Can you help me fill the forms?
Müşteri: Formları doldurmama yardımcı olabilir misiniz?

Banker: Yes, I can assist you.
Bankacı: Evet, size yardımcı olabilirim.

Client: Can I deposit cash?
Müşteri: Nakit yatırabilir miyim?

Banker: Yes, you can deposit money.
Bankacı: Evet, para yatırabilirsiniz.

Client: Can I get a debit card?
Müşteri: Bankamatik kartı alabilir miyim?

Banker: Yes, you can get one.
Bankacı: Evet, alabilirsiniz.

Client: Can you explain the fees?
Müşteri: Ücretleri açıklayabilir misiniz?

Banker: Yes, I can explain everything.
Bankacı: Evet, her şeyi açıklayabilirim.


IN THE GARDEN – BAHÇEDE

Sue: Can you help me plant these?
Sue: Bunları dikmeme yardımcı olabilir misin?

Bob: Yes, I can help you.
Bob: Evet, sana yardımcı olabilirim.

Sue: Can we water the flowers?
Sue: Çiçekleri sulayabilir miyiz?

Bob: Yes, we can water them now.
Bob: Evet, onları şimdi sulayabiliriz.

Sue: Can you reach that branch?
Sue: Şu dala ulaşabilir misin?

Bob: No, I can’t reach it.
Bob: Hayır, ulaşamam.

Sue: Can we use a ladder?
Sue: Merdiven kullanabilir miyiz?

Bob: Yes, we can get one.
Bob: Evet, bir tane alabiliriz.

Sue: Can you cut the grass too?
Sue: Çimleri de kesebilir misin?

Bob: No, I can’t today. Maybe tomorrow.
Bob: Hayır, bugün kesemem. Belki yarın.



Bir yanıt yazın