Bu hikayemizde Jane adında bir kadın yazarın yazdığı kitabı konu alıyoruz. Bu kitabın ana karakterini Anna adında dünyayı gezen bir kadın oluşturuyor. Umarım bu hikaye İngilizce öğrenme sürecinizde sizlere yardımcı olur. Bu hikayeyi PDF olarak indirebilirsiniz. Ayrıca sesli olarak dinleyebilirsiniz.
PDF olarak indirmek için aşağıdaki ikona tıklayın.
Once upon a time, in a small town, there was a woman named Jane.
Bir zamanlar, küçük bir kasabada Jane adında bir kadın vardı.
Jane was a writer.
Jane bir yazardı.
She loved to write stories about love and adventure.
Aşk ve macera hikayeleri yazmayı severdi.
One day, Jane decided to write a new book.
Bir gün, Jane yeni bir kitap yazmaya karar verdi.
This book would be special.
Bu kitap özel bir kitap olacaktı.
It would be about a woman who travels the world.
Dünyayı gezen bir kadın hakkında olacaktı.
The woman’s name was Anna.
Kadının adı Anna’ydı.
Anna was brave and curious.
Anna cesur ve meraklıydı.
She wanted to see new places and meet new people.
Yeni yerler görmek ve yeni insanlarla tanışmak istiyordu.
So, she packed her bag and started her journey.
Bu yüzden çantasını toplayıp yolculuğuna başladı.
Her first stop was Paris.
İlk durağı Paris’ti.
In Paris, Anna saw the Eiffel Tower.
Paris’te, Anna Eyfel Kulesi’ni gördü.
It was beautiful.
Çok güzeldi.
She tasted French food and listened to French music.
Fransız yemeklerini tattı ve Fransız müziği dinledi.
She even made new friends.
Hatta yeni arkadaşlar edindi.
Anna was happy.
Anna mutluydu.
She knew her adventure was just beginning.
Macerasının henüz yeni başladığını biliyordu.
After Paris, Anna traveled to Rome.
Paris’ten sonra, Anna Roma’ya seyahat etti.
In Rome, she saw ancient buildings and art.
Roma’da, antik binalar ve sanat eserlerini gördü.
She learned about history and culture.
Tarih ve kültür hakkında bilgi edindi.
Anna enjoyed Italian food and made more friends.
Anna İtalyan yemeklerinin tadını çıkardı ve daha fazla arkadaş edindi.
Rome was exciting.
Roma heyecan vericiydi.
Next, Anna went to Tokyo.
Sonra, Anna Tokyo’ya gitti.
Tokyo was very different from Paris and Rome.
Tokyo, Paris ve Roma’dan çok daha farklıydı.
The city was full of lights and technology.
Şehir ışıklar ve teknoloji ile doluydu.
Anna visited temples and gardens.
Anna tapınakları ve bahçeleri ziyaret etti.
She tried sushi and learned some Japanese words.
Sushi denedi ve bir sürü Japonca kelime öğrendi.
Tokyo was fascinating.
Tokyo büyüleyiciydi.
Anna traveled to New York City.
Anna New York şehrine seyahat etti.
New York was busy and full of energy.
New York yoğun ve enerji doluydu.
She saw tall buildings and famous landmarks.
Yüksek binaları ve ünlü simgeleri gördü.
Anna watched a Broadway show and ate a hot dog from a street cart.
Anna bir Broadway gösterisi izledi ve sokak tezgahından hot dog yedi.
New York was thrilling.
New York heyecan vericiydi.
Anna also explored different activities.
Anna ayrıca farklı aktiviteleri keşfetti.
She went shopping in New York, buying unique clothes and gifts.
New York’ta alışverişe çıktı, benzersiz kıyafetler ve hediyeler aldı.
She sat in cozy cafes, sipping coffee and watching people pass by.
Şirin kafelerde oturdu, kahvesini yudumlarken insanların geçişini izledi.
Anna even visited a jazz club, enjoying the music and dancing the night away.
Anna bir caz kulübünü bile ziyaret etti, müziğin tadını çıkarıp gece boyunca dans etti.
Her adventure was filled with new experiences.
Macerası yeni deneyimlerle doluydu.
Anna decided to take a cooking class.
Anna bir yemek kursu almaya karar verdi.
She learned how to make traditional New York-style pizza.
Geleneksel New York usulü pizza yapmayı öğrendi.
Kneading the dough and adding her favorite toppings was fun.
Hamuru yoğurmak ve sevdiği malzemeleri eklemek eğlenceliydi.
She also took a painting class, creating her own art.
Ayrıca bir resim kursu aldı, kendi sanatını yarattı.
Anna’s days were full of creativity and joy.
Anna’nın günleri yaratıcılık ve neşe doluydu.
On weekends, Anna explored nature.
Hafta sonları, Anna doğayı keşfetti.
She went hiking in the mountains, enjoying the fresh air and beautiful views.
Dağlarda yürüyüşe çıktı, temiz havanın ve güzel manzaraların tadını çıkardı.
She also tried kayaking on a calm lake, paddling through the water.
Ayrıca sakin bir gölde kano yapmayı denedi, suda kürek çekti.
Anna loved being in nature, finding peace and inspiration.
Anna doğada olmayı seviyordu, huzur ve ilham buluyordu.
Anna also joined a photography tour.
Anna ayrıca bir fotoğraf turuna katıldı.
She learned how to capture the city’s essence through her lens.
Şehrin özünü objektifi aracılığıyla nasıl yakalayacağını öğrendi.
Snapping photos of iconic spots and hidden gems, she discovered a new passion.
İkonik mekanların ve gizli hazinelerin fotoğraflarını çekerek yeni bir tutku keşfetti.
Later, Anna took a yoga class in a park, stretching and relaxing under the open sky.
Daha sonra, Anna parkta bir yoga dersine katıldı, açık gökyüzü altında egzersiz yaparak rahatlıyordu.
Her days were full of diverse experiences.
Günleri çeşitli deneyimlerle doluydu.
Anna then decided to learn a musical instrument.
Anna daha sonra bir müzik enstrümanı öğrenmeye karar verdi.
She took guitar lessons.
Gitar dersleri aldı.
She also volunteered at a local shelter, helping to cook meals for those in need.
Ayrıca yerel bir barınakta gönüllü oldu, ihtiyacı olanlar için yemek pişirmeye yardım etti.
One evening in New York, Anna met a man named Michael.
New York’ta bir akşam, Anna Michael adında bir adamla tanıştı.
They started talking and discovered they had a lot in common.
Konuşmaya başladılar ve birçok ortak yönleri olduğunu keşfettiler.
Michael invited Anna to a jazz bar.
Michael Anna’yı bir caz bara davet etti.
They enjoyed the music and talked for hours.
Müziğin tadını çıkardılar ve saatlerce sohbet ettiler.
Anna felt happy.
Anna kendini mutlu hissetti.
She knew she had found a special connection with Michael.
Michael ile özel bir bağ kurduğunu biliyordu.
Anna and Michael began spending more time together.
Anna ve Michael daha fazla zaman geçirmeye başladılar.
They strolled through Central Park, enjoyed picnics, and went to art galleries.
Central Park’ta yürüyüşe çıktılar, piknikler yaptılar ve sanat galerilerine gittiler.
Their bond grew stronger.
Bağları güçlendi.
One day, Michael proposed, and Anna said yes.
Bir gün, Michael evlenme teklif etti ve Anna evet dedi.
They decided to get married in Paris, where Anna’s journey began.
Anna’nın yolculuğunun başladığı yer olan Paris’te evlenmeye karar verdiler.
After the wedding, they traveled the world together.
Düğünden sonra, dünyayı birlikte gezdiler.
The end.
Son.